ASKERİ UÇAKLAR KİTAP DAĞITIRKEN BEN BOMBALARIMI İMZALADIM!
Her kitap fuarı değişik anılarla dolu. Bugüne değin kaç fuara katıldım anımsamıyorum ama oldukça çok. Hem fuarlar değişiktir hem de şehirler. Istanbul’da çok satan bir kitap, Ankara’da aynı hızla gitmeyebilir. Ben okurların birbirlerinden etkilendiğini fuarlar sayesinde öğrendim. Yayıncılık yaptığım dönemde yazar ve sanatçıların 40 küsur mektuplarını yayınlamıştım kitap olarak. Sanırım dünyada da böyle bir yayınevi yoktu. Istanbul’da Brecht’in Mektupları satıyorsa, Ankara’da Kafka’nın Mektupları satar, Brecht düşerdi. Bu tersi de olabilir, isimler aklımda kalmadı ama İzmir’de de başka kitap öne çıkardı. Bu belki de şehirlerdeki yada yakın şehirlerdeki kitapçı sayısı ve okurun kitaba ulaşımıyla bağlantılıdır Ama fuarlarda en çok bu dikkatimi çeker.
TÜYAP’ın 1. Diyarbakır Kitap Fuarı’na giderken bu merakla gitmiştim. İlk fuarda resmi ve sivil polis kaynıyordu fuarın ilk 2-3 günü. Tam biri kitap alacak, sağına ve soluna 2 polis geliyor, onlar da kitaplara bakmaya başlıyordu. Amaçları rahatsız etmek, korkutmak. Rahatsız olduğumuzu söyledik yönetici arkadaşlara ve onlar da çözmüştü bu sorunu.
Polisin anlayamadığı yada polisin dememek gerek, daha çok onlara bu aklı verenlerin daha doğru olur, okur oraya gelmişse bunu zaten göze alıyordu. Ne acı değil mi, kitap almaya gelmeyi bile “Göze alıyordu” diye tanımlıyorum çünkü her hareketiniz izleniyor. Zaten en acısı Diyarbakır’da askeri havaalanına iniyorsunuz.
O yıl üniversite öğrencilerine sürpriz sınav ve laboratuar dersi koymuştu fuar süresince. Ama bir gerçek ortaya çıktı ki okur engel tanımıyor, Kürtler ciddi bir şekilde kitap okuyor. Daha da önemlisi belediye başkanı Osman Baydemir fuarın iyi geçmesi için neredeyse TÜYAP kadar çaba gösterdi
2. yılımızda bir sürpriz vardı, 12 PKK’li öldürülmüştü ve 3 günlük yas ilan edildi. Biçok yayınevi gibi biz de standımıza 12 karanfil asmıştık. AKP genel başkanı Ahmet Şık’ın kitabı için avrupalılara “O bir kitap değil, bomba!.” demişti. Ben de standımıza “Ahmet Nesin Bombalarını İmzalıyor” diye yazmıştım. Diyarbakır okuru 3 günlük yastan sonra fuarı öyle bir doldurdu ki hep beraber şaşırdık açıkçası.
Son fuarda işler iyice karıştı. 6 ay sonra üniversitede rektörlük seçimi olduğundan birden entellektülelleştiler ve her şeye izin verdiler. Mesela önceki yıllarda üniversiteye afiş asmak, öğrencilere davetiye dağıtmak paraylaymış. Şaka değil, öğrencilere kitap etkinliği için afiş asacağım ama para ödüyorum.
Fuarın ilk 3 günü çok kötü geçti. Üniversiteler serbest, yas yok, çözmeye çalıştım nedenini. Daha önceki yıllardan tanıdıklarımı sormaya başlayınca çözdüm olayı. Esas kitap okuru ve aynı zamanda öncü kesimin büyük bir çoğunluğu KCK’dan hapisteydi. Bu sayı küçümsenecek bir sayı değil, beraberinde getirdikleriyle 40 bin kişiyi bulan bir sayı.
Ama bilemedikleri bişey var, olaya sadece ticari olarak bakmayan yayınevlerinin çoğu seneye yine orada olacağız. Çünkü biz kitaptan, okumaktan daha önemli bir barış çubuğu olmadığına inanıyoruz.
Günlük şiir ezberleyip –ki bazen cahilliğinden onu da karıştırıyor- okuyan bir başbakan yerine, Mehmet Uzun’u, Yaşar Kemal’i, Aziz Nesin’i, Rıfat Ilgaz’ı, Can Yücel’i, Dostoyevski’yi, Sartre’ı okuyan, Mozart’ı, Vivaldi’yi dinleyen, Kuğu Gölü’nü seyreden, Brecht’in epik tiyatrosunu anlayan bir başbakan olsaydı Erdoğan zaten biz Kürt açılımını da kavga dövüş tartışmaz, sessizce, nedenlerini halka anlatarak çözerdik.
Dün Diyarbakır’dan ayrılmak için havaalanına geldim. Istanbul’a 2 uçak kalkıyordu o saatte. Neredeyse yarısından fazlası katılımcı ve yazar arkadaşlar. 1. Uçakta rötar var, herkes birbiriyle sohbet ediyor, fuarı konuşuyoruz. Tam o sırada anormal bir uğultu ve kulakları sağır edecek bir ses.
Askeri savaş uçakları kalkıyordu, 7 tane arka arkaya kalktı. Gözlerim buğulandı, cama yaslandım, biz kitapla uğraşırken, barış için bişeyler yazar yada çizerken ve böyle bir etkinliğe gelmişken, gözümüzün önünden savaş uçakları kalkıyordu.
Belki biraz sonra bir Yaşar Kemal okuru, Vivaldi dinleyicisi yada bale hayranı paramparça olacaktı. Belki de onun tek suçu annesinin kürtaj yaptırmamasıydı… Yada kürtajla devletin işlediği cinayeti bir gören bir başbakanının olmasıydı…
Aymazlığın yerini artık korku aldı. Yılan artık dokunuyor hepimize.
Yorum tarafından Nevriye Kurt — Mayıs 29, 2012 @ 8:08 am
BAŞBAKAN İLK DEFA BİLMEDEN DOĞRU DEMİŞ KİTAPLAR BİR BOMBA YETER Kİ; İNSAN ZİHNİNE DÜŞMEYE GÖRSÜN…BAŞBAKANLAR, DİKTATÖRLER, PAŞALAR PADİŞAHLAR HER ŞEY ÖLÜMLÜDÜR ÖLMEYE MAHKUMDUR, AMA KİTAPLAR VE DÜŞÜNCELER ASLA ÖLMEZ – ÖLDÜRÜ-LE-MEZ…
HER ŞEY GÖNLÜNÜZCE OLSUN…
SEVGİ VE SAYGILARIMLA…
Yorum tarafından AYŞİN BOZ — Mayıs 29, 2012 @ 9:42 pm