KÜRTLER ÖLÜRSE SOSYALİZMİ KURACAKLAR!..
Sosyalizm zor iş, “Ben artık oldum!..” denilince olunmuyor, meyve ağacını bile aşılamazsan, bir sebzeyi zamanında ekmezsen olmuyor ki insan nasıl olsun. Sosyalistler arası tartışma olmaz mı, mutlaka olur ama bizdeki tartışma komik oluyor, bir sosyalistin başka bir sosyalisti onaylaması sanki suçmuş gibi gözüküyor. Bu 12 Mart darbesi öncesi de böyleydi, darbe sonrası da, 12 Eylül darbesinde de… Bütün sorun marksizmi yeteri kadar irdeleyememekte, onun şartlara ve kendi ülkenin konumuna göre uygulayamamaktan kaynaklanıyor.
Türkiye’de sosyalistlerin bir kısmı yıllarca Kürtlerin haklılık savaşı için “Siz bizim aramıza katılın, biz sosyalizmi kuralım, ondan sonra sizin işinizi de çözeriz…” martavalını okudular. Geldiğimiz nokta ortada, 12 Eylül darbesinde Kenan Evren’in bildirgesini dinledikten sonra teslim olmak için sıkıyönetim mahkemelerinin kapılarında kuyruğa girenleri gördü bu ülke, mesai saati bittiğinde ertesi sabah yeniden kuyruğa girdiler.
Olaylar gelişti, darbe bizim yenilgimizle sonuçlandı ama Kürtler bu işin orada bitmeyeceğini ortaya koydular ve sonuçta haklarını elde etmek savaşında günümüze geldiler. Ve hâlâ haklarını elde etmenin savaşını yaşıyorlar.
Kobani’de yaşananları teker teker yazmamın bir anlamı yok, sanırım herkes bir parça bişeyler biliyor. IŞİD diye şeriatçı bir örgüt Kürtlerin bir anlamda özgürlüklerini kazandığı ama bu özgürlüğü oradaki bütün halklarla beraber paylaşan ve yöneten bir bölge olan Kobani’ye saldırdı. Daha doğrusu buna saldırmak da denmez, en iyisi adını siz koyun. Türk hükümeti hariç bütün dünya bu olaya tavır aldı, Türk hükümeti şeriatçı bir harekete karşı tavır alamazdı ama sonunda başta ABD’nin ve bütün dünyanın bastırmasıyla tavır alır gibi yaptı.
ABD bu vahşet karşısında uçaklarıyla IŞİD canavarlarının üzerine ateş açtı yada ilk başlarda açarmış gibi yaptı. Bunun üzerine Komünist Parti merkez komite üyesi ve yazar Aydemir Güler “Emperyalizmle yolunu çakıştıran solcu kalamaz. Türkiye soluna emperyalizm hoşgörüsü Türk milliyetçiliği üstünden değil, sol-liberalizm ve Kürt milliyetçiliği üstünden giriş kanalı bulmuştur. Ne iyi ki, biz Türkiye’de Türkleri, Kürtleri ve diğer herkesi kapsayan ortak bir sol tanımına sahibiz. Musa Anter, Aziz Nesin kadar aydınlanmacı; Cigerxwîn, Nâzım kadar anti-emperyalisttir. “Ee nerden alsalardı silahı?” Bu, dünyanın bütün ezilenlerinin emperyalist ve sistem içi politikalara entegre edilmesini meşrulaştıracak olan sorudur. Bizim sorumuz ve çağrımız açık: Çaresizliğin alternatifini aramak ve yaratmak isteyen var mı? Buyrun sosyalizm mücadelesine…” diye yazmış.
TKP geleneği hiç ama hiç bozulmamış, yıllarca Türkiye dışından Türkiye’de devrim yapmaya çalıştılar, şimdi de Kürdistan’ın nasıl savaşım vermesi gerektiğini Türkiye’den yönetmeye çalışıyorlar. Kürt milliyetçiliği derken de Musa Anter’le Aziz Nesin’i, Cigerxwin’le Nazım Hikmet’i eşdeğer tutarak onlara paye verip Türk milliyetçiliği yapıyor.
Ve sonunda yine aynı noktaya geliyor, Kürtlerin haklılık savaşımını bir kenara atıp “Buyrun sosyalizm mücadelesine…” diyor. Buyurduk Aydemir Güler, Kürtlerin topraklarını ellerinden almışız, onları 2. Sınıf insan yerine koymuşuz, onlara yapmadığımız eziyet kalmamış, öldüre öldüre tüketememişiz ve onlar hâlâ bu haklı savaşlarını veriyor, ben dahil hepimiz sosyalizm savaşında sınıfta kalmışız, buyuralım sosyalizm mücadelesine.
Hatta istersen tam da senin yaptığın gibi yapalım, esasında sosyalizm savaşımını da bırakalım ve CHP’nin soldaki boşluğunu doldurmak için biraraya gelelim. Bu arada Kürtler ölmeye devam etsin, biz önce aynı -TKP ve bazılarının yaptığı gibi- bir birlik oluşturalım ve sosyalizmden önce varolan sosyal demokrat boşluğu dolduralım, bu seçim CHP’ye yanaşıp bikaç milletvekili çıkaralım, bir sonraki seçime kesin sosyalist olur ve iktidara geliriz zaten. Hatta parti programında da Kürt sorununu yok sayalım, çünkü önce sınıf mücadelesi var.
Bunları söylerken hiç düşündün mü, TKP’nin Türkiye’deki toplam oyu, bir Kürt yada sosyalist milletvekilimizin aldığı oy kadar yok. Sadece Kadıköy’de Sebahat Tuncel sizin bütün Türkiye’de aldığınız oyun 3 mislini almış. Yani bu hareket halkını inandırmış, savaşında da, seçiminde de inandırmış. Sen hâlâ insanlar yüzyıllardır ölürken silahı kim verdi derdindesin. Bırak da onu Kürtler çözsün, kendini Brejnev neyim sanıp her tarafa müdahale etme, ayıp oluyor ama, insanlar ölüyor, çocuklar gidiyor. Kürt sorununu sosyalizm içinde görmeyi öğren ve önceliklerini ona göre belirle.
“Kürt sorununu sosyalizm içinde görmeyi öğren ve önceliklerini ona göre belirle” diyerek sosyalist harekete “öğretmenlik” yapmaya soyunurken, sosyalist bakıştan uzaklaşarak “Kürt milliyetçiliği” de yapmamak gerektiği konusunda hemfikirsinizdir umarım…
Yorum tarafından Taner — Ekim 22, 2014 @ 5:46 am
Kürtler nasıl milliyetçilik yapıyor, örnek verir misin? Ne diyorlar mesala ne mutlu kümdüm diye her sabah çocuklara nara mı attırıyorlar
Yorum tarafından Xelil (@bilece) — Ekim 22, 2014 @ 2:40 pm
Sözleşmişsiniz gibi denk gelmiş. Sizin için yazmış adeta: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/aydinlar-aydinlar-ve-aydinlar-98984
Yorum tarafından Olcay — Ekim 22, 2014 @ 1:08 pm
Karışık zihinlere ilaç niyetine…
Ahmet Nesin’in saçmalamalarına ise cevap niyetine: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/bol-hakaret-birkac-soru-birkac-yanit-99000
Yorum tarafından Olcay — Ekim 22, 2014 @ 1:24 pm
Yazıda açıkça Türkiye’ nin komünistlerine saldıran Ahmet Nesin, özetle, genelde TKP geleneğine, özelde de komünist Aydemir Güler’ e sosyalizm mücadelesi nasıl verilir onu öğretmeye çalışmış. Kürt siyasetinin aldığı oyların, TKP’ nin aldığı oylardan daha yüksek olmasından yola çıkarak, Kürt siyasetinin doğru olan siyaset olduğunu anlatmaya çalışmış. Utanmasa Kürtlerin daha çok oy almasından hareketle, komünistleri Kürt ulusal hareketine omuz vermeye davet edecek. Fakat adamcağız, komünistlerle Kürt hareketinin farklı amaçlar için siyaset sahnesinde olduğu gerçeğini atlamış. İlkeli bir şekilde sınıf siyaseti güden komünistlerle, pragmatik bir şekilde ulusalcı siyaset güden Kürt hareketini aynı kefeye koymak, iyi ihtimalle siyaset bilmezlik, kötü ihtimalle anti-komünizmdir. Hoş, bu ikisi arasında bağlantı yok değil. İşçi sınıfı siyasetini bilmeden komünistleri eleştirmenin anti-komünizmi davet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Şunu yıllar önce yazmıştık: Dikkat edin, TKP düşmanlığıyla anti-komünizm arasında çok ince bir çizgi vardır. Bu ülkenin komünistleri ilkelerinden taviz vermeden sosyalist iktidar yolunda yürümeye devam ettikçe, Ahmet Nesin gibi sahte aydınlar, bu ince çizginin anti-komünizm tarafına patır patır düşmeye devam edecekler. Yıllar önce, komünistlerin ideolojik mücadelesi sonucunda, “sosyalizm buysa biz sosyalist değiliz” diye isyan edip AKPci olan sol-liberalleri unutmadık. Elbette siz sosyalist değilsiniz. Ama bunun sol kamuoyunda bilince çıkması için ideolojik mücadele şarttır ve emin olun “Gelenek”çiler bunu çok iyi yapar. O yüzden Komünist Parti ile ters düşmeden önce iki kere düşünün. Yoksa bir gün uyandığınızda kendinizi karşı-devrimcilerle aynı safta bulabilirsiniz.
Yorum tarafından Doğukan Özdil — Ekim 22, 2014 @ 10:59 pm
Sayın Nesin, kestirmeden Kürtlerin sosyal-izme giden kısa yolunu unutmuşsun. Onuda ben tamam tamamlayayım: Bütün Kürtler iş-it’e teslim olsun, sonra nasıl olsa türk komünist kardeşleri onları kurtarır. Merak edilecek, endişelenecek bir durum yok aslında…yanıbaşında taş üstünde taş kalmamış sol cenahın savunduğu şeylere bakın… sadece yazıklar olsun diyorum…
Yorum tarafından alishur — Ekim 24, 2014 @ 7:18 am
Kürtler ölmeye devam etsin..Türkiye Sosyalistleri de onların ölümleri üzerinden darbe mi-devrim mi,her ne arabesk mevzuu ise,onu yapsınlar..İyi iş haa..Ahmet Nesin,açık yüreklilik ve cesaretle,nice sol gelenek ve aydının yapamadığı eleştiriyi-katkıyı yapmış.Saldırın bakalım,görücez sizin taşlarınızın nereye düşeceğini..
Yorum tarafından Dursun Güleç — Ekim 24, 2014 @ 10:35 pm
şunu öğrenin önce; türkler bu toprakları kürtlerden almadı..aksine kürtler, anadoluya türkler sayesinde girmiştir.Devlet temelinde düşünürsen ise bizanstan almış olurdu eğer almış olsalardı.(faraza anadoluda var olmuş olsalardı)..İkinci sınıf insan olma sebebi için ise mezrada yaşamak ve feodal bir sisteme sahip olmak nedir zaten düşünmek lazım..Öte yandan zulüm konusu ise abes ki kürtlere özel bir durum yok..
Yorum tarafından hubele — Ekim 26, 2014 @ 9:47 am
vasat bir akıl yürütme,vasat bir akıl verme denemesi,içerisinde hiç bir yaratıcılık olmayan laf kalabalığı,yazmak için yazı yazmak,hiç bir oluşumdan memnun olmayan “entelektüel sermayedarlığı”,yazmış olmak için yazı yayınlamak… aydemir’in yazısını savunmuyorum.sadece yazınız gereksizmiş.Bir de oy sayısı üzerinden eleştiri sığlığı.Siz,hayırdır…En çok oyu akp alıyor, yaptığınız hesaba göre ülkemizdeki en haklı parti değil mi?
Yorum tarafından nail — Ekim 29, 2014 @ 2:20 pm
GERÇEK BARIŞ SÜRECİ ORTADOĞU’DA KÜRT HALKININ BAĞIMSIZLIĞI VE ULUSAL HAKLARININ TEMİNATI İLE MÜMKÜNDÜR…
Şimdi TC çetelerinin barış süreci dedikleri fenomen, Osmanlı döneminden daha geri, çirkef bir durumu yansıtmaktadır.
Türk yönetimi, cezaevinde tuttukları bir kişiyi, rehine gibi kullanarak, Kürtlerin bütün haklarının yok edilmesi temelinde, Kürtleri teslim alma politikası gütmektedirler. İmralı, veya barış süreci adını taktıkları tiyatronun oyuncularını bile kendi öz adları anmaktan aciz bir devletin ‘süreç, müzakere’ yalanlarına kapılmak ihanete götürür!
AKP’nin Çözüm süreci adını verdiği, post modern Kemalizmi yeni bir kılıf altında devam ettirme, Kürtlerin hakkını hukukunu yok sayarak, bir yüz yıl daha yok etme sürecidir!
Türk yönetimi, süreç diye adlandırdığı tiyatorunun oyuncularını lakap takarak çağırmaktadır. Abdullah Öcalan ismi yerine, ‘imralı adası’, ‘terörcü başı’, ‘heyet’ gibi isimler kullanılarak, ‘sürecin’ ciddiyet derecesi açıkça ortaya serilmektedir. Türk devleti, bu anlamda normal bir devlet imajı yerine, eşkiya bir devlet görümüne bürünmektedir. Türk parlamentosunun, bu haliyle, özgürlük isteyen Kürdistan kitlelerini memnun ve mesut edecek bir karar alabilmesi mümkün değil. Bu çok önemli de değil aslında. Koşulları ve kurumları oluşmadan alınmış kararların fazla ömürlü olmayacağını sistemler, halklar ve parlamentolar tarihinden biliyoruz. Bir sene içerisinde beş anayasa yapan, birkaç parlamento dağıtan devletler ve ülkeler var. Antlaşma yapmak için, kendileri ile barış yapılacak şahıs veya gurupların adları açıkça söylenmediğine göre, ortada daha tehlikeli bir oyunun dönüşü sözkonusudur…! Sürecin muhatapı, Kürt tarafı diye lanse edien taraf, kendi adı ile değilde Marmara denizinde bir ada (İmralı) adı ile anılıyorsa burada bir bit yeniği vardır anlamı çımaktadır.
KÜRTLER İMRALI ADASINDA DEĞİL, KÜRDİSTAN’DA YAŞIYOR!
Barış, İmralı adasında yaşayan bir hakla değil, Kürt halkı ile yapılacaktır!
Türkiye, sözde barış yapacakları Kürtlerin adını anmaktan acizdir. Demek ki Türk insanı Kürtlere o kadar alerji duyuyor ki, TC yönetimi, barış sürecini imralı adasında başka bir halkla yapmakta oldukları imajını vererek, Kürt düşmanı Türklerin gözlerini boyamak zorunda kalmıştır! Gerçek bir barış süreci varsa neden bu kadar adi bir aldatmacaya başvuruluyor. Barışacak kişi veya milletler, birbirlerini oldukları gibi kabul edemiyorlarsa, barış nasıl olacak??
Böylesine bir sürecin daha baştan çökmeye mahküm olduğu ortadadır. Savaş ruhu taşıyan Türkler, Kürtleri eşit derecede bir halk olarak görmek yerine, onların adlarından bile öcü gibi korkuyorlar, bu ruh haliyle nasıl barışacak bunlar!! Ne yazık ki çoğunluğu cahil kalmış Türkler, imralı adasının nerede olduğundan bile habersizdirler….
AKP, diğer öncülleri gibi, kırmızı kitabı elinde, bağırıp çağırarak varolan statükoyu sürüdürmede kararlı olduğunu söylemeye devam ediyor! Erdoğan’ın Suriye Kürtlerine yönelik tavırları, askeri darbecilerinkinden daha iyi değildir. Bu tutumlar, çözüm hayallerini köpürten düzen güçlerinin Kürt halkına yönelik imha ve inkara dayalı ırkçı-inkarcı resmi devlet çizgisini sürdürdüğünü gösteriyor.
Ciddi ve dürüst çalışmalar, ortak plan ve süreçler ancak, karşılılı güven ve açıklıkla yapılır. Gizli kapalı oyunlar oynanıyorsa, dümenler varsa, bu iş baştan yıkılmaya mahkümdur. Kalıcı barış ancak adalet ve eşitlik temelinde Kürt sorununun gerçek, yani ulusal haklarının verilmesi ve kendi topraklarında hakimiyet kurması ile sağlanabilir.
Rehin gibi tutulan ve adı ile bile anılmayan A. Öcalan’ın, burada, Kürt halkının ulusal haklarının tümden inkarı sürecine ‘önder’ diye, tepeden inme, hemde TC’nin kendisi tarafından lanse edilmesi, bütün Kürtlerim dikkatini çekmektedir…Ortada seçimle gelen Kürt temsilcileri olmasına rağmen, bunların manipule edilerek, cezaevinde rehin tutulan bir kişinin tek muhatap diye angaje edilmesi ve bu kişinin, ‘biz Kürtler için artık fazla bir şey istemiyoruz’ beyanını vermesi, kürt halkına vurulan büyük bir darbedir!
Tam da Bağımsız Kürdistan devletinin kuruluş şartlarının hızla olgunlaştığı bir durumda, Ortadoğu’da bütün halkların kendi sınırlarını çizmekle uğraştığı bir anda ‘herşeyden vazgeçiyoruz’ demenin ne anlama geldiğini bilmeyen çoban yoktur Kürdistanda!
Türk devleti Kürtleri bir kez daha kandırırsa ne olur? Üç-beş yıllık zaman kaybından başka hiçbir şey olmaz. Hatta eski yöntemler tümden iflas etmiş olacağı için buna kayıp da denmez.
TC oyun oynuyor! Bu tartışılmaz. Kobanê’yle dayanışma eylemlerinden önce de böyleydi, IŞİD’in Kobanê’ye saldırısının yoğunlaşmasıyla beraber, çözüm süreci denilen oyunun deşifresinde ilerleme görülüyor. Adları ile anılmayan oyuncular, PKK içerisindeki MİT yönlendirmesi gurupların zorda kalması kaçınılmazdır.
AKP başı, çete lideri Erdoğan, Tek ulus, tek devlet, tek bayrak ve tek dil’ paradigması devam etmektedir.’ diyerek gerçek amacını her geçen gün tekrarlayarak oyun oynadıklarını artık gizlemiyor!
Tayyip Erdoğan, daha önce de “anayasa değişikliği yok, af yok, Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesi yok” demişti. Kürtçenin eğitim dili olması, genel af talebinin karşılanması, anayasal vatandaşlık vb. asgari taleplere bile düşmanca yaklaşan Osmanlı kırması iktidarın Kürt sorunu konusunda tekçi anlayışı sürdürecekleri aşikardır.
Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’den gelen açıklamalar devletin Kürt sorununa, Kürt halkının haklı taleplerine yönelik bakışının özü, özetidir. Tek ulus, tek devlet, tek bayrak ve tek resmi dil paradigması devam etmektedir. Etnik ve kültürel farklılıklar zenginliğimizdir denilerek Kürt halkının devrimci dinamizmi düzenin labirentleri içinde boğulmak istenmektedir. AKP ve Genelkurmay’ın çözümden anladığı Kürtlerin bir kültürel zenginlik ögesi olarak kabul edilmesidir. Kürt sorununun çözümünden anladıkları şey ise Kürt halkının denetim altında tutulmasıdır.
Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı açıklamalar “çözüm” sürecinin nasıl bir aldatmaca olduğunun net ifadesidir. Açıklamalar, Kürt halkının olmazsa olmaz dediği haklarına ilişkin olarak herhangi bir vaatte bulunmadığının göstergesidir. Nitekim Tayyip Erdoğan daha önce de anadilde eğitimin gündemlerinde olmadığını belirtmişti. Zira tüm düzen güçlerinin asıl amacı Kürt sorununu değil Kürt hareketini çözmektir. Bu saldırının biricik panzehiri ise Kürt halkının ulusal hak ve özgürlüklerini devrimci mücadeleyle söküp almasıdır.
Bu anlayış barışın değil savaşın projesidir. Yani “çözüm süreci” barışın değil, sınır tanımayan kapsamlı bir saldırganlık ve savaşın projesidir.
Asıl yapılması gereken “çözüm” aldatmacasıyla zaman yitirmemektir, Kürdistan, bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktığında, Türkiye, Ortadoğu ancak bu koşullarda barışın egemen olduğu bir coğrafyaya dönüşecektir.
AKP demokrasiyi yok etme sürecini devam ettirirken, saçma bir barış sürecinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı, çözüm süreci adı verilen planın, AKP’nin rezil politikalarının üstünü örtmeye yaradığı da artık gizlenemez.
Saygılar ve selamlar
Ferdi Kader, Zeynep Aker
Yorum tarafından FERDI KADER — Kasım 4, 2014 @ 12:43 pm