NE OLACAK BU AHMET’İN HALİ!..
Yıllardır yazı yazıyorum, ne zaman beni eleştirmek isteseler babamın benim için söylediği “Ne olacak bu Ahmet’in hali!..” tümcesini karşıma çıkartıp “Zaten babası da sevmezdi Ahmet Nesin’i…” diye konuşup dururlar. Bunu en son Ataol Behramoğlu’da yaptı, onun bir yazısını eleştirdim, twitterdan bana hakaretler yazdı ve babamın benden yaka silktiğini belirtti. Bunun üzerine babamın o lafını söyleyenler oldu, “Ne olacak bu Ahmet’in hali!..”
Bu tümcenin o kadar meraklısı var ki, ben de buna açıklama yapmak istedim, çünkü bu alıntı ekşi sözlükte ilk maddede var ve beni rahatsız etmeye başladı. Ekşi sözlükte olması rahatsız etmiyor, benim yazımı eleştirmek yerine bununla karşıma çıkan salaklar rahatsız ediyor.
Ben 12 Mart darbesinden sonra okumak için yurt dışına gönderildim. Yaşım daha 14 değildi ve Türkiye’de okuduğum İngilizce belliydi. İngilizce çok önemli değil, genç olduğumdan öğrenebilirdim ama ben hiç istemedim gitmek. Bu bölümü detaylı anlatmak istemiyorum, belki ilerde anılarımda yazarım. Sırasıyla İngiltere, İsviçre ve İskoçya’da okudum.
İlk gitme nedenim çok ilginçtir. Okulda bir öğretmen, başka bir sınıfta “Babası memleketin, oğlu da okulun içine ediyor…” demiş. Ben de kadının üstüne yürüdüm, biraz fazla yürüdüm, biliyorum ama o yaşta beni düşünsenize, babam dahil bütün tanıdıklarım içeri alınmış, doğduğumdan beri tanıdığım Sinan Cemgil ağabey öldürülmüş, heryer hallaç pamuğu gibi atılıyor, kimin sağ çıkacağını bilmiyorsunuz, dokunmaya kıyamayacağınız Hatice Alankuş abla cezaevinde ölmüş ve siz sosyalist bile değil solcu olmaya çalışan bir yeni yetmesiniz. Hergün Nihat Behram’ı görüyorsunuz ve aranıyor. Benden 2 yaş büyük arkadaşım Hakkı Dev-Lis’ten aranıyor ve kaçak.
Neyse, ben sırasıyla İngiltere, İsviçre ve İskoçya’da okudum. İskoçya’daki Stewenson College’de NUS’e seçildim. NUS (National Union of Student’s) bir öğrenci birliği, Dev-Genç ayarında ama devlet tarafından durup dururken kapatılmıyor ve bir sendika kadar güçlü. 1977’deki kongreye okul beni delege lideri olarak gönderdi. O sırada hükümet yabancı öğrencilerin okul harcına akıl almaz bir zam yapmıştı ve ben de kongrede 2 konuşma yaptım.
Kongre sonrası evime döndüğümde bir mektupla İngiltere’den sınır dışı edildiğimi öğrendim. 2 gün içinde terk etmesem hapis cezam bile olacaktı, en azından mektupta yazan oydu. Ben eve ulaşamadığımdan bir arkadaştan borç alarak 15 gün sonra döndüm Türkiye’ye.
Bikaç yıl gazetecilikten sonra 12 Eylül darbesiyle beraber gazeteden çıkartıldım. Selimiye’de verilen bir karar üzerine mahkemeye hakaret etmiştim. O sırada Dev-Yol’cu oldum, daha sonra ayrılıp Dev-Savaş’a geçtim. Bir silahımı annem, bir silahımı da babam yakaladı. Babamın yakaladığı kuru sıkıydı ama o nereye doğru gittiğimi anlamıştı. Annemin yakaladığı silah bozuk çıktı ve elimde patladı, kendi parmağımı vurdum, resmen deldim parmağımı.
Neyse, bigün babam ne yapmak istediğimi sordu, ben de yayınevi kurayım, dedim. Adı “Düşün” olsun istedim, babamla Kemal Tahir’in anısını yaşatmak istiyordum. Babam çok duygulandı ve o da yayınevi projesini anlattı. Mektup, anı, günce, yaşamöyküsü ve özyaşamöyküsü yayınlayacaktım.
Bigün Nesin Vakfı’na çağırdı, önüme dosyaları yığdı ve “Bunlar Ali’yle benim mektuplaşmalarım, bunları yayınlamanı istiyorum ama hangi bölümlerin çıkartılmasında ben objektif olamam, bunu sen düzenle…” dedi.
Mektuplaşmalarda benimle ilgili çok bölüm vardır, kendimle ilgili hiçbir bölüme dokunmadım, çok az da olsa ailevi bazı bölümleri kırptım. İşte çıkarmadığım bu bölümlerde babamın Ali’ye beni şikayeti daha doğrusu serzenişi var. Dev-Genç’e geçtiğimi, çok beter olduğumu yazıyor. Arkasından vurulma, okulu bırakma, buna benzer olaylar arka arkaya gelince “Ne olacak bu Ahmet’in hali…” diye şikayette bulunuyor.
12 Eylül’ün hemen sonrası Dev-Yol’cu olduğumu yayınlatmak bile belki delilikti ama ben öyleyim, değişmek de istemiyorum. Yıllar sonra Nesin Yayınevi kurulduğunda mektupları basacaklar, müdürümüz Atay Eriş, Ali’ye benimle ilgili çok bölüm olduğunu ve ne yapacağını soruyor. Ali de Atay’a bu seçkiyi zaten benim yaptığımı, yayınlamasında sorun olmadığını söylüyor.
Umarım merakınız gitmiştir? Şimdi ben size soruyorum, “Ne olacak bu Ahmet’in hali…”
ruhunuz çok genç ve güzel
Yorum tarafından atasay — Nisan 21, 2015 @ 11:07 pm
Mektupta o bölümü okuduğumda (sanırım Ali Nesin’in babasıyla mektuplaşmalarını yayınladığı bir kitaptı) ben de Ahmet Nesin’i haylaz ve babasını üzen bir evlat olarak algılamıştım, çünkü olayın arka planı bilinmediği zaman öyle algılanıyor. Sanırım siz bunu düşünemediniz ya da önemsemediniz. Ama böyle saçma sapan şeyler insana yapışıp kalabiliyor. Bence bu mektupların yeni basımlarında şu yukarıdaki blog yazısını dipnot olarak eklemelisiniz. Her neyse, gerçek durum ile bu durumun algılanışı arasında ne kadar büyük bir fark varmış!
Yorum tarafından reset — Mayıs 9, 2015 @ 6:38 am