YUKARI TÜKÜRSEN MHP, AŞAĞI TÜKÜRSEN AKP…

YUKARI TÜKÜRSEN MHP, AŞAĞI TÜKÜRSEN AKP…

Dün bu yazımın başlığını atacağımı duyurduğumda tepki geleceğini biliyordum, bahsettiğim 2 partiye tüküreceğimi anlayıp bana tükürmeye başlayacaklarını tahmin etmiştim, neyse ki bana ulaşan sadece 1 cengaver çıktı şimdilik. O cengavere de anlatmaya çalışayım, ben kimseye tükürmüyorum, bugünkü yaşananları MHP’nin Tarkanvari bıyığıyla, AKP’nin şeriatımsı sakalına göndferme yaparak anlatmaya çalışıyorum. Ülke nasıl bir eğitim sisteminden geçiyorsa, ben bu başlığı anlatmak zorunda kalıyorum.

7 Haziran seçimleri başka ülkelerde yapılsaydı oraların siyasetçileri ne anlardı bilemem ama bizimkilerin ne anladığını yada anlamadıklarını halka anlatmaya çalıştıklarını gördükçe, hem halka, hem de siyasetçilere bişeyler anlatmak gerektiğine inanıyorum.

Biz kimleri içimize sindirmişiz, önce ona bakmak gerekiyor sanırım. İçimize sindirmek ne kelime, onları demokrat ilan etmişiz dönem dönem.

Bu ülke Tan Matbaası’nın dinci ve ülkücüler tarafından yıkılmasını gördü. Eski başbakan ve cumhurbaşkanı Süleyman Demirel anılarında Tan Matbaasının yıkılma eyleminde bulunduğunu kendisi açıklıyor.

27 Mayıs darbesinden sonra Talat Aydemir’in 2 darbe girişimi oluyor. İkincisinde Talat Aydemir asılıyor ve 14 arkadaşı yurt dışına sürülüyor. Sürülenlerden biri 27 Mayıs darbesini radyodan okuyan Albay Alparslan Türkeş. Daha sonra Türkeş parti kurmak amacıyla Türkiye’ye çağrılıyor.

1970’lerdeki Kanlı Pazar olayını düzenleyenlerden biri Abdullah Gül. Bunlar yazılıyor, fotoğraflar konuluyor ve hiçbir yalanlama yok.

1980 öncesi ülkücülerin düzenlediği olaylar ve saymakla bitiremeyeceğimiz cinayetler var. Bunların başında Muhsin Yazıcıoğlu var. Parti başkanı ve milletvekili seçiliyor. Mehmet Gül dahil olmak üzere 5-6 milletvekili var aralarında, hepsi cinayetten yargılanmış, kimi mahkum olmuş.

Sivas Madımak katliamı olmuş, katliamı öven belediye başkanı milletvekili yapılmış. Katillerin avukatlarından 8’i AKP milletvekili yapılmış, kimi belediye başkanı, kimiil yada ilçe başkanı olmuş.

12 Eylül dönemlerinde Devlet Bahçeli’nin arabasının bagajında 2 adet otomatik tüfek yakalanmış ama Bahçeli yargılanmamış.

Sıralasam daha neler yada kimler çıkar tahmin edemezsiniz bile. 12 Mart darbesinin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’u senatör seçtirip, cumhurbaşkanı adayı yapan bir ülkeyiz biz. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını astırtıp, bazılarını da öldürten Faik Türün ile Ali Elverdi’yi milletvekili yaptıracak kadar demokrasi aşığıyız, darbe karşıtıyız.

Bu saydıklarımdan 2 cumhurbaşkanı, 1 başbakan ve 2 başbakan yardımcısı var. Daha ne anlatayım ki size.

Şimdi de kalkmış meclis başkanlığı seçimlerinde MHP’nin demokratik davranmadığını tartışıyoruz televizyonlarda, onu yazıp duruyoruz gazete köşelerinde. Demokrasiyi bu adamlar üzerinden tartışıyoruz. Dün Antalya Akdeniz Radyo’daki söyleşimde bunları anlatmaya çalıştım. Düzenleyen Zeki arkadaş bana Erdoğan’la Gül arasında fark olup olmadığını sordu. Çok net yanıtladım kendisini: “Gül devamlı sırıtan şeriatçi, Erdoğan gürleyen şeriatçi…”

Bunu söyledim, çünkü Erdoğan yerine Gül tekrar cumhurbaşkanı olsaydı daha demokratik mi olurdu Türkiye diye tartıştı benim güzel ülkemin insanları.

Ne diyeyim, yukarı tükürsen MHP, aşağı tükürsen AKP…