BARIŞ İÇİN KOBANİ’YE VE KANDİLLİ’YE GİTMELİYİZ!..
Siyasete girdiğimden beri, yani yaklaşık 40 yıldır büyüklerimden hep aynı tümceyi duymuşumdur: ”Biz göremeyiz ama çocuklarımız belki demokrasiyi görür…” Kırklı yaşlara geldiğimde bu tümceyi ben de kullanmaya başladım ama artık biraz değiştirdim, çocuklarımın göreceğinden umudum azaldı, belki torunlarım. Anlayacağınız babalarımız, annelerimiz, amcalarımız ve teyzelerimiz hep çocuklarının daha iyi bir ülkede yaşaması için uğraştı. Biz genç yaşta onlara yardımcı olmaya çalıştık, siyasete girdik, doğrularımızla, yanlışlarımızla ölümü, işkenceyi hiçe saydık. Öyle bir noktaya geldik ki, Ahmet Davutoğlu diye bir başbakan bozuntusu çıktı ve “Biz gerekirse evlatlarımızı feda ederiz…” dedi. Düşünebiliyor musunuz, kendi rahatı için yada kendi inandığı için kendi değil, evlatları ölüme gönderen bir boşbakan. İşte bu yüzden bunlarla demokrasi adına aynı masaya oturulmaz, demokrasinin milimini bilmeyen biri bu ülkede barış adına hiçbişey yapamaz.
Seçim yapılacaktı, herkesin faşist olduğunda kuşku duymadığı generallern getirdiği % 10’luk bir baraj vardı, o kadar demokrattılar ki 35 yılda hiçbir iktidar faşist bulduğu yasayı değiştirmemişti ve sonunda olan oldu, halk o yasayı HDP’ye % 13 oy vererek yerle bir etti.
Uzun zamandır Kürtlerle barış görüşmeleri yapılırken bu seçim ilaç gibi geldi. Sanırım bu ilaç bazılarında alerji yaptı, kabız oldular, yutkunamaz oldular, sıçamaz oldular ve “Bunlar barajı geçerek demokrasiye ihanet ettiler…” diyerek Hitler’in bile anlamakta zorluk seçeceği saçmalıklara başladılar. Seçim sırasındaki bombalar yetmedi, Kobani’de evsiz-yurtsuz kalan insanlara yardım için gitmek isteyen, çocuklara oyuncak götüren gençleri bombaladılar. 32 genç daha gitti, bunu IŞİD üzerine atıp Kandil’i bombalamaya başladılar.
Buradaki amaç belliydi, IŞİD’e savaş açıyorum diyerek, Kobani’de IŞİD’e karşı savaşan PKK’yi zayıflatmaktı. Türkiye’de HDP ve KCK gözaltıları, tutuklamaları başladı, biz % 13 oy aldık diye cezalandırılmaya başlandık.
30 yıldır bir savaş var, savaşın bitmesi için son yıllarda çok çaba sarfedildi ama hep yazdığım gibi oldu, eğer hükümetteki partinin kendi programında demokrasi ve Kürt sornu yoksa bu işin altından kalkamaz.
En son bir köy bombalandı Kandil’de. Hamile bir kadın öldü, 2-3 yaşında bir çocuk öldü, 10 kişi daha yaşamını bitirdi IŞİD’e karşı verilen sözümona savaşta. İnsanlar Kandil denilince sadece PKK yüksek düzeyinin yaşadığı yer sanıyor, oysa orası çok geniş biyer, etrafında köyler dolu.
Gelinen bu noktaya son vermeliyiz, aydınlar, sosyalistler, daha doğrusu demokrasiye inananlar, bu savaşın bitmesini isteyenler biraraya gelip Kobani’ye ve Kandil’e gitmeliyiz. Bunu parti yapamaz, bunun için sivil toplum örgütleri öncülük etmeli. Oradaki evlere dağılmalı ve dünyaya “Bombalayın bizi, yazarları, sinemacıları, oyuncuları, heykeltraşları, ressamları, şairleri, tiyatrocuları…” demeliyiz. Bu hükümet ve devlet bizi çok mu ciddiye alır, onu bilemem ama dünya bizi ciddiye alır. Bu iş artık yazmakla, demeç vermekle, programlarda konuşmakla çözülmüyor. Karşımızda hamile kadını bombalayanları savunan aşağılıklar ordusu var, oy verenlere şerefsiz diyen bir cinayetlerden yıllarca yargılanan ve kanıtlanan bir partinin genel başkanı var.
O evlere gitmeliyiz, oralara dağılmalıyız. Buna bir çözüm bulmak zorundayız. O çocukların ölmesini belki böyle durdururuz.
Çok zorlu bir döneme girdik,tüm barışa inanan güçler D.bakırdan Ankaraya yürüyüşe geçip iktidara dur demeliyiz.Milyonları toplayıp barış ve demokrasi mesajını tüm dünyaya duyurmalıyız..
Yorum tarafından murat — Ağustos 10, 2015 @ 9:57 am