AZİZ NESİN’LE ÇETİN ALTAN’IN KERHANESİ VE DAVUTOĞLU!..
Zaman ne kadar çabuk geçiyor, oysa Aziz Nesin ve Çetin Altan yüzünden vurulmama ramak kalmıştı ve ben dün gibi anımsıyorum. İsterseniz önce olayın başlangıcını anlatayım. Tahmin edeceğiniz gibi bizim çevremizde deli çok. Karikatürist Semih Balcıoğlu bigün sabah kalkıyor ve gazetelerini okumaya başlıyor. Bre Semih amca, gazeteleri okumandan daha normal bişey olamaz da ilanları ne mene okuyorsun. Semih amcanın gözüne bir ilan takılıyor, Edirne’de bir kerhane mahkeme kararıyla satılık.
Kerhane bize Farsçadan geçmedir kâr hanedir aslı, anlayacağınız Azerilerin dilinde fabrika, tam açıklaması kâr getiren hane yani fabrika. Doğal olarak satışa çıktığında içindeki kadınlar da satışın içinde mal olarak vardırlar. Bu işin iğrenç yanı ama bir gerçek olarak karşımızda durur.
Semih amca haberi okur okumaz gülmeye başlamış, o zaman Çarşaf dergisinin başında, olayı karikatürize edecek ama tek başına yapmak istemiyor. Aklına dönemin 2 önemli yazarı ve mizahçısı (Bana göre Çetin Altan iyi mizahçıydı) geliyor ve Çetin Altan’la babamı arıyor. Onlar da seviyor bu olayı, iş Edirne’ye gitmeye kalıyor. Onu da çözüyorlar, Semih amcanın ağabeyi Şahap Balcıoğlu babamla Çetin Altan’ı arabasıyla Edirne’ye götürüyor.
Sonrası bir kara mizah, babam ayrı yazıyor, Çetin amca ayrı yazıyor, Semih amca da Çarşaf Dergisi’nde karikatürler çiziyor. İlan aynen şöyle: “Edirne’de Belediye ve 2 no’lu evde 6 bayan çalışan iki adet genel ev açık artırma suretiyle Edirne Adliye salonunda kiraya verilecektir.”
Bununla kalsa iyi, Hürriyet Gazetesi’nin ilk sayfasında babamla Çetin Altan’ın kerhane önünde çekilmiş fotoğrafı var. Ben İngiltere’den tatile gelmişim, ertesi gün ilk işim eski okuluma gitmişim, ilkokul arkadaşım Ayşegül bizim okula gelmiş, okula yeni gelmiş bir çocuk ona musallat, al başına belayı. İlkokul arkadaşlığı kardeşlik gibi, okulun eski delisiyim, onu korumam gerek. Ben de okul çıkışı çocuğu uyardım. 1-2 itiş kakıştan sonra ayrıldık, ben arkadaşlarımla bir bara gittik, baktım ki delikanlı da orada.
Birbirimize ters ters bakıyoruz ama sorun çıkacak gibi gözükmüyor, derken delikanlı masasından kalktı, elinde Hürriyet Gazetesi, babamla Çetin Altan’ın Edirne Kerhanesi’nin önünde çekilmiş fotoğrafı, “Sen ne dayılık yapıyon leyn, pezevengin oğlu, kerhaneci çocuğu…” diye saldırmaz mı, ne diyeceğimi de, ne yapacağımı da şaşırdım ki erken toparlandım, çünkü delikanlı elini beline attı, tabanca çekip beni korkutacak.
Neyse ki deliyim, bikere öyle demişler, bunun üstüne yürüdüm, tabancayı tuttum ve oturttum. Konuşunca kerhane fotoğrafı olayını çözdük, arkadaş benden özür diledi, tatlıya bağladık, sonraki yıllarda aynı okulun çocukları olarak arkadaş kaldık. Barıştığımızda bana “O anlattıkları deli Ahmet sen misin, bilseydim çatmazdım, sen gerçekten delisin…” demişti, ben de lakabımın değerini verdiğim için hâlâ kasılırım.
Bugün Çetin amcanın mezar başına gittiğimde aklımda bunlar vardı, görüp de yadırgayanlar varsa özür dilerim, aklıma bu yaşadığım, daha doğrusu bana yaşatılan olay geliyordu. Kendinizi benim yerime koysanıza, İngiltere’den gelmişsiniz okul tatiline, ilk yapmanız gereken babanıza “Saygıdeğer babacığım, uzun zamandır yoktum, acaba yaşantınızda laga-luga işler var mı, kerhane neyim gibi…” diye sormak olmaz sanırım. Sormazsınız elbette, ben de sormadım ama o hâlâ okul toplantılarında gördüğüm sevgili arkadaşım babamla Çetin Altan’ı kerhane alacak sanmış. Kerhaneci çocuğu da ilkokul arkadaşını koruyor. Bana da inandırıcı gelmiyor ama gerçek. Ben ne yapayım şimdi. Şaka değil az daha ölüyordum bu üçlünün mizahı uğruna…
İşte böyle bir ülkedeyiz, biz dün Ahmet, Mehmet ve Zeynep’le acılı gözlerle Çetin amcayı yolcu ederken kendini başbakan sanan birisi bekarlara eş bulacağını söylüyordu.
🙂 Küpür falan yok muydu? Paylaşsaydınız keşke…
Yorum tarafından reset — Ekim 24, 2015 @ 10:57 am