KORKUDAN OYUMU HDP’YE VERDİM!..
Çocukken nelerden korktuğumu anımsamıyorum, sanırım çok da korkularım olmadı… En net anımsadığım okulu ilk kez kırdığım gün dolmuşta yanıma annemin oturduğu gündür. Evde olacaklardan değil, o sırada söyleyeceklerinden korkmuştum. Sadece kulağıma “Akşam görüşürüz evde, nereye böyle…” deyince rahatlamıştım. En yakın arkadaşım Feridun kaza geçirip ameliyat olmuştu, ona gittiğimi söyleyince evi de rahat atlatmıştım.
Sanırım darbeler, asker ve polis benim korkusuz büyümeme neden oldu. Evimiz o kadar basıldı, babam o kadar gözaltına alındı ki korkmamayı öğrendim sanırım. Korkmamak dediysem abartmayın, her normal insan gibi korkularım var ve hep olacak. 12 Eylül darbesi öncesi de korkmadım, sanırım 78 kuşağını 78 kuşağı yapan da o korkusuzluğudur. Esasında bu bize 68 kuşağından mirastır, onlara da sanırım babamların kuşağından kalma… Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, o kadar korkusuzluk normal değil.
Ama ne yalan söyleyeyim 12 Eylül darbesinde korkmaya başladım. Ülkenin başında bir faşist vardı. Faşistlikle kalsa neyse, aptal bir faşist vardı, bence Türkiye’nin cehalet döneminin başlangıcıdır 12 Eylül. Kenan Evren, Bülent Ulusu, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut ve Recep Tayyip Erdoğan… Bu ekibi başka hiçbir ülkede göremezsiniz, kitap okumayan, sinema ve tiyatrodan bihaber, sanatla kopuk ve sosyal yaşantısı olmayan bir ekip. Piyango gibi, para versen hepsini arka arkaya ülke yönetimine getiremezsin.
12 Eylül cehalet dönemiyle beraber esasında sivil darbenin de başlangıcıdır. Bunu bikaç yıl önce yazdığımda bana kızanlar olmuştu ama sanırım şimdi bana hak veriyorlardır. Turgut Özal Türkiye’de sivil darbenin başlangıcıdır.
7 Haziran seçimlerinden sonra Başzübük Recep Tayyip Erdoğan ortaya korku salmaya başladı. Bunları sıralamama sanırım gerek yok, kaç kişiyi yitirdiğimizi bile anımsamak istemiyorum. Eşim Ankara’da hastahaneye gittiğinde onunla konuşamadım, sadece onunla değil, kimseyle konuşamadım. Poşette çocuğunun cesedini taşıyan bir anne gördüğünüzde ne olursunuz, işte öyle olduk hep beraber.
Size 3-4 günümü anlatayım isterseniz. Önce sevgili Akın Birdal’ın eşinin ölüm haberini aldım. Madımak katliamından 2 gün sonra dayanamayıp ölen Rıfat Ilgaz gibi acılara dayanamayıp öldü Gülşen Birdal. Sonra Çetin Altan’ın cenazesine gittim ve akşam ağabeyim Ateş’in öldüğünü öğrendim. Sabah eşim geldi ve sırtından vurulan Dilek Doğan’ı ziyaret etmek için hastahaneye gitti. Ben mi onu, o mu beni teskin edecekti, biz bu konuda ayrımcılık yapmadık ve sadece sarıldık. Tahmin edeceğiniz gibi, ağabeyimi gömerken de Dilek’in ölüm haberi geldi…
Bütün bunlar neden oldu, tek bir deli iktidarda kalsın diye oldu. Bunca can o yüzden gitti ve bunun neticesinde % 8’lik bir oy artışıyla AKP tekrar iktidar oldu. Halk korktu, 12 Eylül anayasa oylamasında da olmuştu bu, başımızdan gitsin diye oy verenler vardı. İşte AKP bunun oyunu aldı, öldürülmemek için oy verenlerden tutun da, delirmemek için oy verene kadar bir dizi insan sayabiliriz.
Ne yalan söyleyeyim, ilk kez ben de bu kadar korktum, eşim için, çocuklarım için, Ali için, yeğenlerim için, Vakıf’takiler için, tanımadıklarım için, çok korktum, karşımda savaş stratejisiyle gelen biri var ve ne zaman, neyi yapacağı belli değil.
Sonra kendi kendime telkine başladım, ben bu korkudan kurtulmalıydım, bunun tek yolu barışa inanmaktı, barış için savaşmaya devam etmekti. İşte o yüzden oyumu HDP’ye verdim. Anlayacağınız oyumu HDP’ye korkudan verdim…
Bir Cevap Yazın