ÖZGÜR GÜNDEM SAVUNMASI…
İnsan yaşadıkça hergün bişey öğreniyor, ben de bu ayın 8’indeki duruşmamızda olmadığımdan savunma göndermeme karşın yapamazmışım. Çünkü önce kimlik kontrolü yapılması gerekiyormuş. Avukatım Efkan’la konuşurken birden “Acaba daha önce kimlik kontrolü yapılmadan mı tutuklandım?..” diye aklıma geldi. Sonra da avukatım benim yazılı savunmamı neden okuyamıyor diye düşündüm ama onca yıl adliye muhabirliği yaptığımdan, saçma yasalarımızı düşünüp vazcaydım kendi kendime söylenmekten.
Aziz Nesin’in tiyatrolarda oynanmış bir öyküsü vardır. Sanık her duruşmaya çıktığında bebekliğinden itibaren anlatmaya başlar. Aradan yıllar geçse de sanık anca ilkokul çağını anlatmaya fırsat bulmuştur. Hakim sonunda iyice sinirlenir ve bağırarak “Oğlum, bana ne bunlardan, şu cinayeti anlatsana…” der. Sanık hakimin karşısında sırıtır ve “Yok ya, olayı anlatayım da bana idam cezası verin…” der.
Sevgili Şebnem ve Erol, gönlünüzü ferah tutun, sonraki duruşmada da olmayacağım.
Gelelim yapmak istediğim ama okunamayan savunmama:
Istanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na,
Basın özgürlüğünde 180 ülke içerisinde 151. sırada olduğumuz bir dönemde, basın suçlamasıyla yüzyüze gelmek bana çok komik geliyor. 120’den fazla gazetecinin tutuklu olduğu, 100’den fazla televizyon, gazete, radyo, dergi ve yayınevinin kapatıldığı, 3 binden fazla meslektaşımın işsiz kaldığı bir ülkede ve onun mahkemesinde ifade vermeyi de, savunma yapmayı da reddediyorum. “Gazete okumaya zamanım yok, yardımcılarım bana özetliyor” diyen bir cumhurbaşkanının yönettiği bir ülkede beni ve arkadaşlarımı yargılamaya çalışmanız gayet doğaldır. Basının, okumanın ne demek olduğunu bilen biri olarak, diploması olduğu şüpheli olan ve tartışılan birinin yönettiği bir ülkede yargılanmamım da doğru olacağına inanmıyorum.
Babam Aziz Nesin’den 70 yıl sonra aynı suçtan hapse girmişsem, bunu ben değil, beni ve arkadaşlarımı hapse atan savcı ve hakimler düşünmek zorundadır. Ahmet ve Mehmet Altan, babaları Çetin Altan gibi demokrasi ve barışı savundukları için 55 yıl sonra hapsediliyorlarsa “Türkiye’de basın özgürdür” diyen bütün siyasilerin burunlarını hergün ameliyatla kısaltmak gerekir, çünkü Pinokyo bile onların yanında masum kalır.
Biz gazeteciler olarak halkı bilgilendirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Ama sanırım ki önce halkı yönettiğini zannedenlere gazetelerin, televizyonların, radyoların ve kitapların bomba olmadığını öğretmeliyiz. Mesleğimin bana yüklediği bu görevi de elim kalem tuttuğu sürece yapacağım.
Bu yazdıklarımdan dolayı size suçsuz olduğumu söylemiyorum, okumayanların yönettiği bir ülkede buna gerek duymuyorum. Yazdıklarımızı suç sayıp delil diye önümüze koyup, tutuklayanlar ve dava açanlar bu yazdığımı da savunma sayabilirler. O yüzden beraatimi filan da istemiyorum. Mahkemenin reddini talep ediyorum.
Bir Cevap Yazın