SENİN MANTIĞINLA TÜRKİYE HAPI YUTTU ERDOĞAN…
Önceki gün bir Rus yetkilisi “Erdoğan önce konuşuyor, sonra düşünüyor…” demiş. Söylediğinde haklılık payı olsa bile ben hâlâ Erdoğan’ın düşünme yetisi olduğundan şüphe ediyorum. Düşünme yetisi olan insan arasıra da olsa önce konuşmadan düşünür çünkü. Erdoğan geçenlerde yaptığı bir konuşmada “Biz 20 milyon kilometrekareden 780 bin kilometrekareye kadar küçülmüş olan bir devletiz, bir ülkeyiz, bir milletiz. Biz tokluğu gördük ve şu anda da kimsenin topraklarında bizim gözümüz yok…” dedi.
20 milyon kilometre kare olduğumuz dönemde 50’den fazla ülke işgal etmiş Osmanlı İmparatorluğu. Erdoğan’ın bu tümcesini değişik şekillerde yorumlayabilirsiniz esasında. Ama bir gerçek va ki, o da kurulduğumuzda 780 bin metrekare olmadığımız, yani daha küçük olduğumuzdur.
Osmanlı İmparatorluğu Bilecik’de ilk kurulduğunda kaç kilometre kareydi bilemiyorum ama 780 bin kilometre kareden küçük olduğu kesin. Bu, şu anlama geliyor, Türkiye’yi Osmanlı’nın devamı olarak kabul ettiğimizde biz hâlâ kabul etsek de etmesek de işgal ettiğimiz topraklar üzerine kurulmuş bir devletiz. Benim arasıra “Türkiye suni bir devlettir” diye yazmamın nedeni de budur.
10. ve 11. yüzyıl haritalarına baktığımızda o tarihteki Türkiye sınırlarında hangi ülkeler ve toplumlar olduğunu görüyoruz esasında. Hatta o kadar geriye gitmeye de gerek yok, yıllar önce İş Bankası yayınlarından çıkan “İlk Meclisin Gizli Tutanakları” kitaplarında (4 cilt) Lazistan ve Kürdistan vekillerinin olduğunu görüyoruz. Hatta ilk Meclis-i Mebusan’da 47 Gayri Müslüm vekile karşı 68 müslüman vekil var. Bu vekiller arasında Şam, Kosova, Suriye, Selanik, Hicaz, Bulgaristan, Girit, Rodos, Bağdat ve Bosna-Hersek vekillerini de sayarsak ne kadar Türkiye olduğunu anlarız esasında.
1908-1912 meclisine baktığımızda mebuslar müslüm yada gayri müslüm olarak değil de kökenine göre ayrılmış durumda. Aralarında Ermeni, Rum, Yahudi, Arnavut, Arap, Sırp, Bulgar, Ulah, Asuri diye ayrılıyorlar.
İşgal ettiğimiz ülkeler Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra, hatta ayrılmak belki yanlış olur, işgalinden kurtulduktan sonra bizim yüzölçümümüz 780 bine düşmüş. Son yıllarda Erdoğan bu durumdan oldukça yakınıyor. Oraya saldırıyor, buraya saldırıyor ama sonuç alamıyor.
Diyelim ki Erdoğan’a hak verdim ve eski topraklarımıza özendim (Ne kadar bizimse onlar) ve tekrar bir imparatorluk hayaline düştüm, ilk aklıma gelen oraları tekrar işgale kalkışmak mı olur, yoksa yıllar önce işgal ettiğim toprakların ilk sahipleri de benim gibi düşünürse diye hayıflanmak mı?
Söylemek istediğimi daha açık yazmaya çalışayım, eğer Erdoğan’ın “Biz eskiden şu kadar kilometre kareydik…” diye düşünmesine karşın, kurulduğumuz Bilecik dışındaki toprakların sahibi ülkelerin yada toplumların böyle düşünme hakları yok mu? Biz kendimizi haklı görüyorsak, Yunanistan’da aynı şeyi söyleyip Trakya’nın bir bölümünü ister yada almaya kalkarsa kendimizi nasıl savunabiliriz. Karadeniz’de Lazistan ve Ermenistan “Haklısın Türkiye, seninle aynı görüşteyim, ben de eski topraklarımı istiyorum…” dediğinde verecek yanıtımız ne olur.
Bu dediğim Kürdistan için de geçerli. Ben kendi açımdan her zaman Kürdistan’ın ne karar vereceği konusunda Türk sosyalistlerinin ve devrimcilerinin yorum yapmasına, onlara akıl vermesine karşı çıktım, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına hep inandım. Bugün isteneni biraz geçmişe bağlamak istedim esasında. 1920’lerde kimi Ermeni ve Kürt mebusları Sevr anlaşmasında Türkiye’de Ermenistan ve Kürdistan’ın kurulmasını istemişler. Bunun üzerine Beyazıt (Ağrı) milletvekili Mehmet Şefik (Baydar) kürsüye çıkar ve uzun bir konuşma yapar. Konuşmanın bir bölümünde Baydar “Evet, Kürt aşiret ve kavimlerinin bazı talepleri vardır. Kürtler ne ister? Kürtler; bulundukları yerde Türk kardeşleri ile birlikte medrese ve mektep ister. Yol ister. Adalet ve mali yardım ister. Bu da hakkıdır. Fakat bunu başka taraftan değil, makam-ı Devlet’ten ve Yüksek Meclis’inizden ister. Bu taleplerin de zamanını bilir.”
Bu bölümü yazmamın nedeni ayrılmak isteyen Kürtlerle Mehmet Şefik Baydar’ın mukayesesini yapmak yada hangisinin haklı olduğunu söylemek değil. 1920’de, cumhuriyetten önce bir Kürt vekiliyle bugün istenenin hâlâ aynı olduğu ve çözülmemiş olması.
“Bizim 20 milyon km kare toprağımız vardı…” diyen biri varken iktidarın başında çözülme olasılığı olmadığı gibi hapislere girmemiz de normaldir. Esasında Erdoğan mantığından gidersek bizim orta asyadan gelip Bilecik ve etrafına sığışmamız gerekiyor. Kolay gelsin, ne diyeyim, Rus uzmanın dediği gibi adam önce konuşuyor, sonra düşünüyor, onu da becerebiliyorsa…
Bir Cevap Yazın