İKİ MUSTAFASIZ BİR TÜRKİYE İSTİYORUM!..
Ergenekon davası ilk başladığında “3. Bir grup oluşmalı, bu bizim için büyük bir şans, askeri ve sivil darbeye karşı olmalıyız…” diye yazmıştım. İlk başlarda ses getirdi ancak 3. Grup mantığıyla ne yazsak ya Ergenekoncu yada Erdoğancı-Gülenci olduk. Bu ülkede siyaset öyle bir seviyede ki adın Recep olsa Erdoğancı Kenan olsa darbeci sayacaklar.
Hep merak ederim, AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan yaşamında kaç kitap okumuştur diye. Hani geçenlerde bir anket yaptılar ya, güya Türkiye’nin yüzde 46’sı yaşamlarında hiç kitap okumamışlar. Bütün entelektüeller çok üzüldü bu olaya. Kaç gündür gülümsüyorum çünkü bir ülkenin yüzde 54’ü kitap okuyorsa o ülke çok ciddi bir noktaya gelir ve ülkenin sağcı yada dinci partilerinin esamesi okunmaz. Bu kadar kişinin kitap okuduğu bir ülkede darbe yapılamaz. Kitap okuduğunu sandığımız kesimin büyük bir çoğunluğu sanırım Recep Tayyip Erdoğan yada Bülent Arınç gibiler. Sadece 1 örnek vereyim, Türkiye’de kitap gereksinim maddeleri sıralamasında 235. sırada.
Bu kitap okuma oranını esasında meclise bakarak çok rahat görebiliriz. Bugüne değin siz hiçbir siyasetçiyle sadece sanat ve kültür konusunda söyleşi yapıldığını gördünüz mü? Öyle olunca da Erdoğan hiçbir kitabını okumadığı Paul Auster’e “Cahil” diyor, Bülent Arınç da “Atatürk’e ne kadar benziyor, film yapsınlar…” diye kendi aklınca dalga geçiyor.
İşte hep savunduğum “3. Grup” artık çok rahat bişeyi ortaya koyabilmeli. “Bizler Mustafasız yönetilen bir ülke istiyoruz…” İki Mustafa’dan kastım Mustafa Muhammed ve Mustafa Kemal.
Sınırsız bir şekilde Mustafa Muhammed’i savunanlar liberal olamıyorlar, Mustafa Kemal’i savunanlar da sosyal demokrat olamıyorlar. İşte kitap burada devreye giriyor. Dincilerin bırakın kitap okumalarını Kur’an’ı okuduklarına inanmıyorum ben. Tabii burada kalburüstü kesimi kastetmiyorum, oy veren seçmeni söylüyorum. Bugüne değin “Neden tam öztürkçe bir Kur’an meali yok?” diye düşündünüz mü? Türkiye’deki hangi Kur’an’ı açıp okumaya başlasanız osmanlıca bilmiyorsanız yada devamlı sözlüğe bakmazsanız 2 sayfa okuyamazsınız. Bence bunun nedeni tam anlayarak okunması istenmiyor olmasındandır.
Mustafa Kemal’i kayıtsız şartsız destekleyenler için de aynı şey geçerli. Hemen hemen hiçbirinin bırakın şiir yada roman okuduğunu sosyal demokrasinin gelişmesini inceleyecek bişey okuduklarına inanmıyorum.
Böyle olunca Türkiye’de bütün siyasi tartışma iki Mustafa arasında gidip geliyor. Birisi tamamıyla dindar bir nesil istiyor ve 1400 yıl önce yazılan Kur’an’ın yeterli olduğunu söylüyor, diğeri de sadece Kemalist bir nesil istiyor.
Son bir aya bakın ortaokul öğrencileri Umre’ye götürülmek isteniyor, diğer grup da 19 Mayıs yada Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin kaldırılmasını tartışıyor. Oysa çok komik bir durum var, bu tartışmları yapan bütün milletvekilleri esasında zorunlu Atatürkçü ve Müslüman. Nüfus kağıtlarında din hanesi kendi inisiyatifleri dışında yazılı, bir de meclis yemininde “Atatürk ilkelerine bağlı kalacağız…” diye yemin ediyorlar. Ne kadar inandırıcı değil mi?
Ya isteseniz de istemeseniz de din dersini görüyorsunuz yada bütün ders kitaplarında Atatürk’den söylemler yada alıntılar. Bir çocuk yaşamında kaç kez İstiklal Marşı söyler diye hiç düşündünüz mü? Nefret etmesi için her şey yapılıyor.
Bir kooperatif yaptıracağınızı düşünün, son haberlere göre camii arsası göstermiyorsanız Ankara’dan imzadan geçmiyor projeniz. Diyelim ki geçti ve ilk genel kurulu yapacaksınız, toplantı başlamadan önce Atatürk için 1 dakika saygı duruşunda bulunmak zorundasınız.
Bu çelişkileri yazmaya kalksam sayfalar yetmez. İşte bu yüzden, iki Mustafa’ya sıkışmış Türkiye dışında bir Türkiye istiyorum.
Ülkede bir gündem karmaşası var. İşçinin gündemi bu değildir, köylünün gündemi bu değildir. Geçen haberlerde izledim; bir köylü devlet ahır yapmasına izin vermediği için bu soğukta hayvanları kırsala bırakmış ve hergün gidip sayım yapmak zorunda. Bu adamın derdi nedir?
Onu 19 Mayıs’ın kaldırılmasından daha çok etkileyen başka bir derdi var.
Artık insanlar bu tür kökten ideolojik sorunlarla uğraşmayı bırakmalı. Daha insani ve daha ”hayatın içinden” problemlerle uğraşmalı. Aksi takdirde hiçbir sorunlarına çözüm bulamıyacaklar sadece çakma gündem maddeleri bir daha gün yüzüne çıka(rıla)na kadar çözülmüş gibi gözükecek. Tıplı sürekli kazılan yollar gibi.
Yorum tarafından binali — Şubat 6, 2012 @ 8:44 am
cok daha sosyolojik bir problem var bence.. sonucta altan biraderler, oral calislar, cengiz candar, dogu perincek cok sayida kitap okuyan kisiler arasinda.. ama hepsi bu islerden ya para ya da guc kazandi. bunun devami icinde bilgi kirliligi yaptilar.. gercek entellektüeller asla olusmadi.. sadece ögrenmek icin (bilgi seven) okumadi kimse.. 5 kitap okuyan etrafina satmak istedi bu bilgileri..
eger sorun insanlarin okumamasi ve gercek anlamda cikar beklemeyen entellektuel kitle olusmamasi ise, ki benim icin budur.. cumhuriyet doneminde klasiklerin okunmasi saglamaya calisan zihniyeti, kaymakamlari zorla klasik muzik konserine goturen zihniyeti, gogol un “bir delinin guncesi” kitabini demokrat partiye karsi savunan kisilerin cabalarini olumlu buluyorum. baskici denilse de dogru yanlarinin oldugunu dusunuyorum.
basarili oldu mu? hayir..
belki de sorunun cevabi ahmet nesin in onceki yazilarindadir..
Yorum tarafından ali.. — Şubat 6, 2012 @ 9:18 am
hocam ben sizi kemalist diye biliyordum. bundan sonra yazılarınızı daha önemseyerek okuyacam. bide biz yeni nesil olarak artık bazı tabuların yıkılmasından yanayız hem din konusunda hemde kemalist zihniyetler konusunda.. Saygılar..
Yorum tarafından Barış — Şubat 7, 2012 @ 8:19 am
Yazılarınızı düzenli okumaya çalışıyorum. Fikirlerinize katıldığım da oluyor, katılmadığım da. Ama bu yazınıza noktasından virgülüne her şeyine katılıyorum. Geçen gün düşündüm de; En son sevgili Aziz NESİN’in Ali NESİN ile mektuplaşmalarını okudum. Sizi çok sevdiği halde o kitapta öğrenim hayatı gençliğiniz ve çocukluğunuz boyunca sizden çok çektiğini gördüm. Ama şimdi düşünüyorum da; Aziz NESİN yaşasaydı muhtemelen sizin satırlarınız onun satırları olurdu. Sanki Aziz NESİN ‘in beyni size geçmiş. Tek farkla. O daha espiritüel, daha kara mizah, hiciv ustasıydı. Ve hiç şüphem yok ki sizinle gurur duyardı. Ben elimden geldiği kadar sizi ve düşüncelerinizi bloğunuzu kendi yaşam alanımda herkese yaymaya çalışıyorum. Çünkü sizin düşünceleriniz uykuya yatmış, düşünmeyen, okumayan insanlar için bir uyanma, kendine gelme rehberi niteliğinde. Umarım yazılarınızı kitaplaştırırsınız ve biz de alırız… Herşey gönlünüzce olsun.
Saygılar sevgiler…
Yorum tarafından AYSİN BOZ — Şubat 8, 2012 @ 8:38 am
İki insanda birileri tarafından ilahlaştırılmış kişiler. Toplum ise dediğiniz gibi okumadığından çevresinde(çevreside medyadan görüyor) ne görüyorsa ona inanıyor, onlar gibi davranıyor.Haklısınız.
Yorum tarafından agokselb — Şubat 8, 2012 @ 3:14 pm
Kemalist nesil Atatürk ilkelerini tartışabilir, gerekirse değiştirebilir. Atatürk, en hakiki mürşit ilimdir demiştir. Bilimde tabu yoktur, şüphecilik esastır, her konu tartışmaya açıktır. Kemalizm bence budur. İki Mustafayı karşılaştırmak doğru değil.
Yorum tarafından Deniz — Şubat 9, 2012 @ 9:42 pm
Savgili Ahmet, bence çok talihsiz bir yazı olmuş. Türkiye’nın sıkışmışlığı “iki Mustafa” arasında değil. İdeolojiler çarpışması yaşamıyoruz. Dar bir şeriatçı kesim dışında, piyasacı kapitalizmden farklı bir düzen öneren yok, din üzerinden siyaset yapanlar arasında. Aynı şekilde, kendisini Mustafa Kemal’in takipçisi olarak adlandıranlar arasında da kapitalizm dışında bir yol önerenler küçük bir grup. Kavga, Büyük Ortadoğu Projesi yürütücüsü tarafından Türkiye’ye biçilen rolün uygulanması ile ilgili. Emperyalizmin saldırılarından kendini kurtarmış bir Türkiye istemeliydin. Sen hiç merak etme, eğer BOP senin deyiminle kemalizmle arasına sınır çekmeyi başarmış “sosyal demokratlar” tarafından uygulanacaksa, yarın memlekette “zeitgeist” ikinci bir emre kadar sosyal demokrasi olarak şekilllenir ve çıkar çatışması oradan yürür. İki Mustafa da bizim. İkisine de Türkiye’nin ihtiyacı var. İkisi de olmadan, Türkiye’nin geleceğini kendi ideallerimiz yönünde belirlememiz imkansız. İkisini kendi kirli çıkarlarına bayrak yapanların olmadığı bir Türkiye olmalıydı dileğin. Sevgiyle kal.
Yorum tarafından Ali Rıza Özkan — Şubat 13, 2012 @ 11:38 am
Kendi Mustafa’nız niye yok.
Okumayanlar(kapitalizmin ahırına girmediğim için övündüğüm bir şey) sınıfından olan biri olarak soruyorum okuyanlar bir Mustafa dahi çıkaramıyor mu? Hani romanlarda, filmlerde, tarih!te bile bolca mevcut olan bir Mustafa’nız niye yok? Okuduğunuz bir cümleden derin manalar çıkarınca havalara uçanlar bir “toplumdan” bir “İnsan” çıkaramıyorlar mı?
Statikocu kemalist, soyguncu hacı, sınıf atlama derdiyle tutuşan kendini kanıtlama arzusunda entel. Okuyan az değil hiç yok, olsaydı en azından Mustafa diye bir nam salardı. Ve kendi inananları olurdu.
İmaza: her iki Mustafanın ortak oku-maya-nı.
Yorum tarafından T.K. — Şubat 27, 2012 @ 8:47 pm
Birinci Mustafa’dan yani peygamber olanından kopmam üniveriste yıllarımı bulmuştu, ikincisindense en azından belli başlı konularda ufaktan yeni yeni kopuyorum. Ama sıkıntı bence Mustafalarda değil üstat, sıkıntı Mustafaları yanlış ya da kendi çıkarlarına göre algılayan ve Mustafaları kendi işlerine gelen hayat şeklini dayatmakta fena halde kullananlarda. Bakınız 12 Eylül her iki Mustafayı da fazlasıyla kullanmıştır ve ülke bu yüzden bugün bu hallerdedir. Şimdi 19 Mayıs kalksın mı? Öğrecilik yıllarımda yaşadıklarımı anımsadığımda evet, ama dünyadaki ülkelerdeki geleneksel milli bayram kutlamalarının nasıl yapıldığına baktığımda (festival havasında eğlenceyle v.s.) filan, öyle olacaksa bundan sonra hayır kalsın. Yani aslında sorun Mustafalarda değil, genelin Mustafalarla kafayı fena halde bozmuşluğunda. Kuranı Türkçesinden okumamış bir milletin normal kitap okumasını beklemek ise hayalciliktir. Benim birinci Mustafa’dan asıl kopuş sebebim Kuranı iki farklı çeviriden okuyuşumla oldu mesela, çünkü çok saçma, tamamen o yüzyılı bağlar düzeyde ve yerel geldi bana Kuran. İkinci Mustafanın çağdaşlık anlamında yaptıklarının çoğuna saygım var, en azından bugün bunları konuşabilecek az da olsa bir entellektüel birikim varsa bunda onun da payı olduğuna inanıyorum ama hiç kemalist olmadım bence kendisi de yaşasa kemalist olmazdı. Ama ben de sizin gibi sosyal demokrasinin en azından bunca tutucu bir toplumda nispeten uygulanabilirliğine inanıyorum.Ama bu Erdal İnönü’nün aslan sosyal demokratlar sosyal demokrasisi değil tabii, bilimsel sosyalimle desteklenmiş düzeyde olanı benim kastım. Yeter ki demokrasiyi insanlar anlasınlar. Ama işimiz zor, zira ben toplumun bilinçli olarak böyle bıraıldığına inanıyorum. Az okusun az anlasın ki yönetip, yönlendirmek daha kolay olsun. Bu arada mevcut hükümetteki ya da ana muhalafetteki vekiller Mustafa Kemal’in okuduklarının onda biri kadar kitap okumuş olsalardı ülke zaten çoktan demokrasiyi bellemiş olurdu.
Saygılar.
Yorum tarafından Tan — Mart 4, 2012 @ 2:54 am
Aynı şekilde düşünenlerin sayısının arttığını görmek sevindirici.
Yorum tarafından Çakma Gndem — Ağustos 13, 2014 @ 7:28 am