Ahmet Nesin's Blog

Kasım 30, 2012

SİZİN GAZETE DİNGONUN AHIRI MI FATİH ALTAYLI!..

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 6:10 am

SİZİN GAZETE DİNGONUN AHIRI MI FATİH ALTAYLI!..

Son yazdığım yazıdan sonra Fatih Altaylı davası kapandı sanıyordum ama bana öyle bir mesaj göndermiş ki ne yalan söyleyeyim aklım durdu, ben kendisini daha ciddi birisi sanırdım. İsterseniz önce Altaylı’nın bana gönderdiği mesajı okuyun:

Re: FATİH ALTAYLI DAVASI VE KORKU…

1 recipients

CC: recipientsYou More

BCC: recipientsYou

Show Details

FROM:

  • Fatih Altaylı
  • TO:
  • Ahmet Nesin
  • Message starred
  • Sizi dava ettiğimden bile haberim yok.
  • Yargıtay a falan götürmemelerini de söyledim davayı açan gazete hukukçularına.
  • Ama bu sizin terbiye konusunda sıkıntınız olmadığı anlamına gelmiyor.
  • Sizde ne kadar döt varsa, bende de o kadar vardır.
  • En azından hot diyene al sana bir döt demedim hayatımda.
  • Ben size asla döt deem.
  • Bence siz patatessiniz.
  • En değerli tarafınız toprak altında.

Hangi birini yanıtlayayım bilemiyorum, işin komiği tam da doğum günüme denk geldi, işin yoksa dötle, patatesle, hangimizin daha döt yada dötlek olduğunu kanıtlamaya çalış. Esasında bunlarla uğraşmayacağım, kafayı ilk tümceye taktım.

Annem aylar önce beni arıyor, telaşlı bir ses tonuyla Fatih Altaylı’nın bana dava açtığını söylüyor, ben kendisine bişey olmayacağını söylemeye çalışayım, kadın “Ya 10 bin lira tazminat ödemeye mahkum edilirsem…” telaşına kapılayım, işimi gücümü bırakıp açılmak istenen dava için yanıt yazayım ve onu Çağlayan’daki mahkeme kalemine bırakayım, sonra dava günü bildirilsin ve ben kitap furaındaki standımı açmak yerine yine Çağlayan’a gideyim, mahkeme davaya gerek olmadığına karar versin, davanın bittiğini yazayım ve ne tesadüf ki Fatih Altaylı sadece son yazımdan haberdar olsun ve bana mesaj gönderip “Sizi dava ettiğimden bile haberim yok.” diye mesaj göndersin.

Bana saygın olmayabilir Fatih Altaylı, zaten olmasını da bekleyemem ama o davayı açan avukatlara, mahkeme heyetine, o yazışmaları yapan memurlara, postacıya, hepsini geçtim, en önemlisi kendine bir saygın olmalı. 10 bin liralık tazminat davası açıyor avukatlar senin adına ve senin haberin yok. O gazete dingonun ahırı mı Altaylı, haberin olmayan davadan ben mahkum olsaydım, parayı bal gibi alacaktın ama…

Ben size asla döt deem” diye yazmışsın. Buradan şu anlaşılıyor, hâlâ benim sana “Döt” demediğimi anlayamamışsın. Neyse bu Türkçenle anlama olasılığın da yok zaten.

Gelelim patates olmama, evet suratım yuvarlaktır, patatese benzer, ilkokuldan başlayarak “Kocakafa”, “Karpuzun Ahmet” ve “Deli” gibi lakaplarım vardı sayende bir de “Patates” eklendi. Bu benzetmeyle hakaret etmeye mi çalıştın, yoksa Nesin ailesiyiz diye espiri mi yaptın tam anlayamasam da hiç ciddiye almadım.

En değerli tarafınız toprak altında” derken de kötü bir benzetme yapmışsın, benim hiçbir tarafım toprak altında değil ama babamı kastediyorsan, insanın babası tarafı olmaz, sadece babası olur. İnsanın babası çocuğundan taraf olabilir ama onun bir tarafı olmaz. Neyse ya, ben de işi gücü bıraktım sana Türkçe ve gazetecilik anlatmaya çalışıyorum. Benden 4 yıl sonra başlamışsın ama bizim kuşak sana gazeteciliği öğretememiş. Baksana “Höt diyene döt” yerine “Hot diyene döt” diyene diye yazmışsın, ses uyumundan bile haberin yok. 7 tümcede bu kadar hatayla genel yayın müdürü olmuşsun ya, daha ne istiyorsun da haberin olmayan davalar açtırtıyorsun. Sen iyisi mi benim gibi terbiyesizlerle uğraşma, kasteciliğine devam et…

Kasım 28, 2012

T – SHİRTLÜLERLE BA – SHİRTLÜLER…

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 7:31 am

T – SHİRTLÜLERLE BA – SHİRTLÜLER…

Benim sıtkım sıyrıldı artık bu türban konusunda çevrilmeye çalışılan oyunlardan, Bizans entrikalarından. Herkes dahi, herkes demokrat… Erkeklerin emriyle kadınların örtünmesini demokratlık sayanlardan tutun da, başı açık kadını tahrik unsuru olarak görenlerden ve onlara hak verenlerden, hatta beni sapık olarak gören bu düşünceden, başı açık kadın gördüğümde benim tahrik olacağıma inanan ve karar veren kitaptan da, erkeklerden de, kendini demokrat addedenlerden de içime fenalık geldi artık.

Bu vesileyle çalışan kadına hakaret eden imamdan da, daha okuma yazmayı bilmeyen çocuğu Kur’an kursuna gönderenden de, kadınının örtünmesini emredip örtünmeyenlerin etek boyuna karışanlardan, benim giydiğim slip mayodan rahatsız olup da karısına imam nikahlı kuma yada metres getirenlerden, İslamın hiçbir şartını yerine getirmeden kendisine Müslüman diyenlerden, Kur’an’ı tek satır okumadan Kur’an’a inandığını söyleyenlerden daral geldi artık.

Çocuklara okulda serbest giyinmeyi getireceklermiş, serbest ne demek bunu bile bilmeyenler yapıyor bunu. Serbestlik 4. maddede belirlenen sınırlamalara göre yapılacakmış, sınırlama var ama serbestsin. De get be kardeşim, neyi, kime kandırmaya çalışıyorsun. Çok serbestsin, beden eğitimi dersinde eşofman giyilecek, şort yasak, şimdilik okul takımındaysan maç zamanında şort giyebilirsin, neyse ki okullarda yüzme yok henüz, haşemaya zorlanmayacak henüz çocuklar.

Çocuklar okula şeffaf kıyafetlerle gelemeyecekmiş, yahu siz okulu yada oraya gelen öğrencileri ne sandınız, çocuklar okula geliyor, şeffaf niye giyinsin, böyle madde mi konulur? Vücut hatları belli olmayacakmış, olur, çocuklarımıza 2’şer beden büyük alırız da kıçlarını toplaya toplaya sözlüye kalkar, okulda düşe kalka yürürler artık.

Derin yırtmaçlı etek de yasakmış, siz bu okulları yada çocuklarımızı neyle karıştırıyorsunuz da böyle hakaretamiz yasalar koyuyorsunuz. Erkekler bıyık ve sakal bırakamayacakmış, tuh gördünüz mü şimdi, bütün liseli çocuklar traş olmaya zorlanacak, oysa cumhuriyet kuruldu kurulalı sakal ve bıyık ne güzel yakışıyordu ortaokul öğrencilerine. Söylemesi ayıp benim oğlan erken gelişti de ilkokul 3’te bıyık, 4’te de sakal bırakmıştı zaten. Neyse ki artık kazık kadar da, o sorunu kalmadı.

Kızımın okulundan çağırmışlardı yıllar önce, telaşla gittim de müdür bey kızımın eteğinin yırtmacının çok kısa olduğunu söylemişti. “Hemen yırtsaydınız müdür bey…” demiştim adama da akşam kızımı sabaha kadar haşlamıştım. Zaten kızımın ders kitaplarını 2. El alıyordum, bütün param onun ortaokuldayken kullandığı makyaj malzemelerine gidiyordu. Hatta bir ara Mak-Fuk-Fon’a bile başvurdum, kızı olmayanlar bilmez, Mak-Fuk-Fon Makyaj Fukara Fonu’nun kısaltılmışı.

İnsan sağlığını olumsuz etkileyen şeyler de giymek yasakmış. Ne güzel bir itiraf, demek sen devlet olarak insan sağlığına zararlı kıyafetler satılmasına izin veriyorsun. Nasıl denetleyeceksin bunu, kızım yada oğlum okula geldi, kıyafetleri kıfayetsiz gördün, sizden beter olmasın, hepsini alıp incelemeye, laboratuara mı göndereceksin, çocuğum rapor çıkana kadar okulda cıbıl mı dolaşacak, senin yüzünden çarpılacak mı bir de!.. Sen devlet olarak bunun satışını engelleyemiyorsan benden ne yapmamı bekliyorsun.

Okul içinde başı açık olacakmış, ne büyük bir lütuf buyurdunuz öyle, peki yıllardır imam hatipte neden okuduğunu anlayamadığım kızlar okulda başları açık mı dolaşıyor, sadece Kur’an derslerinde kapatmaları gereken başları her derste kapalı değil mi. Bütün tartışmayı üniversitelere çekip de liselerde devamlı kapalı kızları siz unutturmadınız mı?

Bundan sonra yatılı okullarda aşağıdan yukarı çızıklı pijamaları da yasaklayın, tabandan örgütlenmeyi simgeler, dikkat edin pijamalar yukarıdan aşağı çızıklı olsun. T – shirtler soldan sağa çızıklı olmasın, dikişlere bakın, dikiş yeri sol taraftaysa hemen okuldan atın. Hatta t – shirt giyenlerle ba – shirt giyenleri aynı sıraya oturtmayın, hatta ve hatta asla aynı sınıfa dahi koymayın.

Short giyenlerle shirt giyenlerin okumasına da gerek yok zaten, siz ba – shirtlülere önem verin yeter. Bir de unutmadan söyleyeyim, en demokrat başbakan Turgut Özal’ın askerleri shortuyla selamladığı fotoğrafı arşivlerden kaldırın yada o fotoyu Yeni Akit gazetesine gönderin, onlar Özal’ın sadece kaşının gözüktüğü hale getirirler onu.

Kasım 27, 2012

FATİH ALTAYLI DAVASI VE KORKU…

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 7:23 am

FATİH ALTAYLI DAVASI VE KORKU…

Çoğunuz biliyorsunuz Haber Türk Gazetesi yazarı Fatih Altaylı “Demokratlık Biraz Döt İster Fatih Altaylı…” yazımdan dolayı bana hakaret davası açmaya kalkıştı. Kendisine “Döt” dediğimi öne sürdü, ben de mahkemeye bunun o anlama gelmediğini, cesaretle bağlantılı olduğunu söyledim. Mahkeme beni haklı buldu ve yazımın “Ağır eleştiri” anlamına geldiğine karar vererek davaya gerek görmedi. Olayı Yargıtay safhasına götürür mü bilemem, bir genel yayın müdürü olarak Türkçeyi kavramış olabileceğini düşünüyorum.

Mahkeme 20 Kasım’daydı, içeri girmeden önce girişte cigara içiyordum, yanımda bir güvenlik görevlisi vardı. O sırada bir vatandaş geldi, bize yaklaştı ve güvenlik görevlisine “Abi adliyeye gazeteyle girmek yasak mı?” diye sordu. İşte o an dehşete kapıldım, korkunun insanları hangi noktaya getirdiğine şahit oldum.

Bu soruyu soran kişi siyasi bir davaya filan gelmiyordu, büyük olasılıkla ufak çapta bir alacak – verecek yada kaza dolayısıyla geldiği bir sigorta davası olabilirdi, koltuğunun altındaki gazete Güneş Gazetesi’ydi. Bence okuduğu gazetenin hangi tarafı savunduğunu bile bilmiyordu ama korkuyordu, gazeteyle içeri girerse başına bişey gelebileceğinden çekiniyordu yada mahkeme heyeti o gazeteyi elinde görürse ona göre karar verebileceğine inanmıştı.

Benim mahkemem uzun sürseydi hakime bu olayı anlatacaktım ve Fatih Altaylı hakkında yazdığım yazıyla bağlantı kuracaktım. Fatih Altaylı’ya anlattığım da aynen buydu zaten, insanlar çok ciddi bir şekilde iktidardan korkuyorlar, polisten tırsıyorlar.

Bu dava Istanbul TÜYAP Kitap Fuarı günlerine denk geldi. Korkuyu en net bu fuarlarda görebiliyorsunuz. Geçen yıl fuarda şöyle bişey yaşadım. Genç bir kız annesiyle benim standıma geldiler. Kız anladığım kadarıyla internetten benim yazılarımı takip ediyor, anne de Aziz Nesin hayranı. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

Kız: Anne çok almak istiyorum bu kitabı.

Anne: Bence de al kızım ama evde babanla sorununu nasıl çözersin bilemem…

Babanın nasıl biri olduğunu anlatmama sanırım gerek yok, kadın büyük olasılıkla bu hükümetle beraber türbana girmiş, kızı da aynı şekilde. Evde onları bekleyen bir tehlike, korku var. Alacakları ve okumak istedikleri kitaplar, seyretmek istedikleri kanallar denetleniyor ve bu 20-25 yaşlarındaki kız büyük olasılıkla 10 yaşından itibaren bu korkuyla büyüyor.

Bu korku bir gün babaya yada sisteme karşı patlar mı bilmiyorum ama Türkiye’de dincilerle demokratların savaşı kızıştıkça onlar da belli yerlerde saflarını alacaklar. Korkularını yenenler ev ortamına yada mecburen bulundukları siyasi ortama tavır alacaklar.

Benim yanıma gelen kızcağız 15-20 dakika düşündükten sonra kitabı imzalattı ve aldı. Annesi sonunda, gerçekten mahcup bir şekilde “Babandan saklayabilirsen al kızım…” dedi. Gözlerim dolarak imzaladım kitabı, uzun süre arkalarından bakakaldım.

İşte anlatmak istediğim korku ve cesaret buydu bu yazıda Fatih Altaylı. Korkuyu yenmek Cübbeli Ahmet’i herkes gibi adam sanmakla olmuyor, gerçekten doğru insanların, doğru eylemlerin yanında yer almakla oluyor, demokratlık bunu gerektiriyor. Anlayacağın “Döt” bahane, gerçek demokratlık şahane…

Older Posts »

WordPress.com'da Blog Oluşturun.