Ahmet Nesin's Blog

Nisan 21, 2013

LİBERALLERLE ULUSALCILARIN ORTAK NOKTASI KORKAKLIK!..

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 4:40 am

LİBERALLERLE ULUSALCILARIN ORTAK NOKTASI KORKAKLIK!..

Bugünün Türkiye’sine baktığımızda liberal ve ulusalcı kesimin iki ortak noktası var, birincisi her ikisi de hâlâ demokrat ve devrimci olduğunu söylüyor, diğeriyse ikisi de korkak. Korkaklık mantığı belki ağır gelebilir ama bana göre bunun yeterli nedenlerini sıralayabilirim.

Bugünün liberal yada ulusalcı kesimin liderlerine baktığımızda –ki buna MHP ve Ülkücü kesimi dahil etmiyorum- hemen hemen hepsinin geçmişlerinde solculuk, demokratlık, devrimcilik ve sosyalistlik olduğunu görüyoruz. Bu isimleri tek tek aldığımızda bilhassa 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde yargılanan kişiler olduklarını görüyoruz.

Bu kişilerin hemen hemen hepsi Marksist oldukları için, darbeye ve burjuvaziye göre anayasayı ihlal ettikleri, devleti yıkmaya çalıştıkları için yargılanıp, işkence görmüş ve hapis yatmışlar. Yukarıda söylediğim 12 darbelerinden yargılanan bu kişilerin bir ortak noktası daha var, o da ikisinin de bugün darbeci olması. Evet, bu iki grup ta darbeci ama değişik darbelerin yanında yer alıyor.

Liberal kesim AKP ve hükümetinin AB’ye girme çabaları döneminde AB’nin emriyle yapılan yasa değişikliklerini devrimcilik olarak yorumladı. Oysa bu değişiklikler kendi istemleri değildi, bu partinin programında böyle bişey yoktu, halka demokrasi adına hiçbişey söylememişti. Doğal olarak da bu sözde değişiklik hiçbir işe yaramadı ve akıl almaz tutuklanmalar başladı. ANAP dönemindeki Turgut Özal yönetimini de demokrat ilan etmişti bu ekip, Özal’ın darbenin başbakan yardımcısı olduğunu hep es geçtiler…

Kamuoyuna göre bu ekip aydınlardan oluşuyordu ve aydınlar ilk kez bir hükümeti destekliyordu. Bunun bitek açıklaması olabilirdi, o da yaşadıkları darbeler, işkenceler ve hapisler fazla gelmiş ama devrimcilik de kolay yabana atılacak bişey değildi, o zaman hâlâ devrimci olduklarını söyleyerek hükümeti ve hâlâ ateist olduklarını söyleyerek dincileri desteklediler.

Liberal grup kendilerine göre Kürtlerin isyanına da hak verdiler ama gerçek sosyalistlerden bir farkları vardı, o da onlar Kürtlerin haklarına devletin ve bugünkü hükümetin izin verdiği ölçüde olumlu baktı. Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Kürtlere ne kadar hak verirse o kadarı yeterdi.

Ulusal kesim de buna benzer şeyleri yaşadı, onlar da devrimciliklerini ve demokratlıklarını kaybetmek istemiyordu. Bunun için fazla düşünmelerine gerek yoktu, halkın Türkiye’de benimsediği en büyük devrimci Atatürk’tü, onlar da Atatürk’e sığındılar. O zaman yapmaları gereken bişey vardı, Türkiye’deki en büyük Atatürkçü gruba yanaşmaları gerekiyordu, o grup da askerdi. Şeriatçılar iktidara gelmişti ve sivil darbe gerçekleşiyordu, buna karşı gelmek demokratlıktı, bunun en kolay yolu askeri darbeydi ve iç içe yaşadılar.

Eski bir devrimci olarak Atatürkle demokrasiyi savunmak o kadar kolay değil, o zaman işbirliği alanınız genişliyor, bunun içine önce askerler, sonra Kemalist CHP’liler ve MHP giriyor. Sonuç komik yada trajikomik bir noktaya geldi, eski devrimci ulusalcılar Ülkücülerle birlikte miting yapmaya başladılar, ortak dergi çıkardılar. Onlar da işkenceye karşı çıkıyordu, o yüzden Ülkücülerin 12 Eylül’de gördükleri işkencelere çok üzüldüler ama Diyarbakır cezaevlerinde insanlıklarından çıkartılmaya çalışılan Kürtleri unuttular.

Bu konuyu yazma nedenim çok açık, halkın büyük çoğunluğu bu inanları hâlâ devrimci ve demokrat sanıyor. 2008 yılındanberi üçüncü bir grubun çıkması ve oluşması gerektiğini yazdım hep. Bu grup artık oluştu, Halkların Demokratik Kongresi’nde bir araya geldiler, demokrasi savaşımının beraber verilmesi gerektiğine inandılar ve partileşmeye gittiler. Kimse kendi partisini yada örgütünü kapatmadı, benim gibi bağımsızlar sorun yaşamadan bu demokrasi savaşımına destek verdi. En önemli özelliğimiz liberaller gibi Erdoğan’ın yada Gülen’in derin devletinden yada ulusalcılar gibi Kemalistlerin derin devletinden uzak duruyoruz.

Nisan 16, 2013

DIŞMİHRAKLAR, ULUSALCILAR VE ODATV SANSÜRÜ…

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 7:36 am

DIŞMİHRAKLAR, ULUSALCILAR VE ODATV SANSÜRÜ…

Geçenlerde “PKK’NİN, APO’NUN DEĞİL KÜRTLERİN DEDİĞİ OLACAK…” diye bir yazı yazdım. Benim yazılarımın birçoğunu Odatv sitemden alıp yayınlıyor. Bu yüzden ben o sitenin yazarı sananlar var, oysa ben sadece kendi sitemde yazıyorum ve kimi siteler yazılarımı alıyor. Bundan bir şikayetim yok, sadece sitemin adını yazmadıklarında uyarıyorum kendilerini.

İşin doğrusu ben en çok eleştiriyi ve küfrü de Odatv okurlarından işitiyorum. Okurlarının büyük bir bölümü ulusalcı olduğundan olacak beni pek sevmiyorlar. 2 gün önce Eskişehir Kitap Fuarı’nda Odatv yazarları Barışlarla karşılaştım. Bana yukarıda yazdığım son yazımı koyduklarını söylediler. Ben de bildiğimi ve oldukça ağır eleştiri ve küfür işittiğimi söyledim. Bu bir şikayet değildi, onlar da bütün bunlara karşın yazılarımı koyacaklarını söylediler.

Bu sabah oradaki eleştirilere yanıt yazmak için Odatv’deki yazımı açmaya çalıştım ama bulamadım. Amacım dün gelen eleştirileri okuyup ona göre yazmaktı. Oysa yazım yoktu, yayınlandıktan sonra sansüre uğramış ve kaldırılmıştı. Bu benim sorunum değil, site onların ama demokrasiye inanıyorlarsa koydukları yazıyı kaldırmazlar. Kaldıracaklarsa da, ona göre ölçüp biçsinler ve kaldıracakları yazımı koymasınlar.

Neyse, gelelim yazıma yapılan eleştirilerin mantığına. Ben oldum olası bu “Dış mihrak” mantığından kurtulamadım, tam olarak kimin ne ve kim için söylediğini çözemedim. Benim yazım üzerine de PKK ve Apo’nun dış mihrak olduğunu, barış meselesinin de dış mihraklara dayandığını, dış mihrakların ülkemizi böleceğini yazmışlar, ben de dış mihrakları destekliyormuşum!..

Önce çok basit bişey söyleyeyim, Kürtler Türk olmadıklarına göre kendileri zaten dış mihrak… Biz Osmanlı’danberi onların topraklarını işgal etmişiz ve onları Türk yapmaya çalışıyoruz. Burada ikinci bir gerçek var, o da Kürtlerin yurtlarında olan biz Türkler, onlara göre dış mihrakız. İşgalci bir Osmanlı’dan arta kalan Türkiye zaten kendisi bu topraklarda dış mihrak. Kürtler dış mihrak olan Türklerden ayrılmak istemiyor, onların bu ülkede yaşamak için ne kadar hakları varsa aynısını istiyor. Her dış mihrak ülke gibi bizimkiler de bugüne değin hiç vermemiş, “Siz dağda yürürken kart-kurt ses çıkartıp bizi rahatsız ediyorsunuz…” demiş ve haklıymış gibi yoluna devam etmiş.

Kürt sorunu dış mihrakların işiyse bile bu bizden çok Kürtlerin sorunu aslında. Sonuçta çözüm esas dış mihrak olan Türklerle çözüleceğinden, nsıl çözeceklerine ve ne kadar çözeceklerine onlar karar verecek. Türk tarafı çözümün ne kadar olacağına karışmamalı bence, onların bitakım hakları var ve bu haklar tartışmasız verilmeli.

Ama dış mihrak dediğimiz olgu sadece Kürt sorunuyla içimizde değil bizim. Bugüne değin kurulan bütün hükümetler dış mihrakların izniyle kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı’na yardım eden Sovyetler Birliği de sonuçta dış mihraktır. Lozan Antlaşması dış mihrakların izniyle imzalanmıştır, Atatürk de burjuvaziyi dış mihrakların isteğiyle oluşturmaya başlamıştır. Bugüne değin kendi mantıklarıyla başarılı olan bütün darbeler de dış mihrakların başarısıdır, kurulan Adnan Menderes hükümeti de, Turgut Özal hükümeti de, Süleyman Demirel hükümeti de ve şimdiki Recep Tayyip Erdoğan hükümeti de baş dış mihrak ABD’nin istemiyle kurulmuştur.

Bir ülke kapitalist yada kapitalist olmaya çalışıyorsa orada zaten sanayi anlamında dış mihraklar vardır. Bu ülkede bulunan Amerikan üsleri için yollara çıkıp bağırmayanların işlerine gelen konularda dış mihrak deme hakları yoktur. Kıbrıs’ta dış mihrak olarak bulunuyorsan ve buna da kimi dış mihraklar işlerine geldiği için izin veriyorsa oturup susman gerekir.

Sen ulusalcı olarak dış mihrakların yaptırdığı 27 Mayıs’ı darbe saymaz beğenirken, Nazlı Ilıcak gibileri de 12 Mart’ı darbe saymaz. Dış mihrak birinde seni diğerinde de onu korumuş olabilir. 28 Şubat darbesine izin vermeyen dış mihrak, Fethullah Gülen ve ekibinin sivil darbesine evet diyebilir, daha önce izin verdiği Recep Tayyip Erdoğan darbesini artık sevmeyebilir. 12 Eylül darbesi de bir dış mihrak olayıdır ve sen o darbe anayasasına, yani dış mihrakların olmasını istediği anayasaya % 92 oy vererek dış mihrakları desteklemişsin, sonra da dış mihrakın adamı Turgut Özal’ı seçmişsin. Halkın seçtiği başbakanın asılmasına izin vermişsin, Denizlerin idamına ses çıkarmamışsın, hep dış mihrakın istediği bir şekilde susmuşsun. Aynı herkesin sevdiği bir darbe olduğu gibi herkesin de dış mihrakları sevdiği dönemler olmuş.

Anlayacağın kardeşim, sen bu Kürt sorununun çözümüne dış mihrak derken esasında o topraklarda bir dış mihrak olarak bulunuyorsun. Dış mihraksız bişeyin çözülmediği yada yapılmadığı ülkemizde demokrasinin nasıl kurulması gerektiğini öğrenmeye çalışsan daha iyi edersin.

Nisan 7, 2013

PKK’NİN, APO’NUN DEĞİL KÜRTLERİN DEDİĞİ OLACAK…

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 6:28 am

PKK’NİN, APO’NUN DEĞİL KÜRTLERİN DEDİĞİ OLACAK…

Bugünlerde yaşadığımız olaylara 2. Kürt açılımı mı demek gerekir tam bilemiyorum ama zaten adının ne olduğu da benim açımdan çok önemli değil. Barışın geleceğini de tek başına düşünmek ve ön plana çıkarmak o kadar önemli değil, barışın nasıl geleceği ve neden gelmesi gerektiği ve bunu kavramak, tartışmaları bu açıdan yapmak önemli.

AKP hükümetinin başlattığı açılıma daha ilk günden inanmadığımı benim yazılarımı okuyanlar çok iyi biliyorlar. Bu kez sessiz durdum, hatta başka konularda bile uzun süre yazmadım, çünkü bu kez farklı olan bişey vardı, AKP bu açılımı tek başına yapmıyordu, Kürtler barış için hükümeti ve devleti masaya zorladılar. Bunu iyi bir taktikle yaptılar bence, hükümet bu kez gerek İmralı’yla, dolaylı yoldan Kandil’le ve Avrupa’daki sorumlu PKK’lilerle görüşmelerini gizleyemedi.

Ben Türkiye’de herkesin barıştan yana olduğuna inanmıyorum. Bu grubun içindeki MHP ve Ülkücü grubu zaten saymıyorum, onlar bigün “Kürtlerle barış” der yada böyle bir pankart açarlarsa ağzı açık ayran budalası gibi seyrederim onları.

Benim derdim, “Hükümet barış haritasını Apo’nun ve Kandil’in istediği şekilde yürütüyor, teröristin dediği şekilde oluyor her şey…” diye demeç veren yada yazı yazan, kendilerinin demokrat olduğunu söyleyen, ilerici olarak insan haklarına saygı duyduklarını söyleyip, yazan ve çizen ekiple. Bunların içine “PKK bütün Kürtleri temsil etmiyor…” diyen grup da giriyor ve bu grubun içinde kimi AKP’liler de var ve şimdilik suskunlar.

Önce şunu çok iyi anlamak gerekiyor, PKK bu savaşta ve barışta bütün Kürtleri temsil ediyor. Temsil ediyor, çünkü barışın gelebilmesi ve Kürtlerin haklarını alabilmeleri için on yıllardır bana mısın demeden yaşamlarını çok açık bir şekilde ortaya koydular, öldüler, öldürüldüler, normal insani şartların dışında yaşadılar. PKK birey olarak bütün Kürtleri temsil etmeyebilir, aynı AKP yada daha önceki ANAP yada Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz hükümetinin beni temsil etmediği ama yaşadığım ülkeyi temsil ettiği gibi. PKK’yi ne kadar inkar etmeye kalkarsanız kalkın, verdiği Kürt halkının hakları savaşımında o bölgeyi temsil ediyor yada temsil eden 1. Parti yani Kürdistan’ın iktidarı. Açıkçası Kürdistan’ın 1. partisi ve iktidarı onlar, bunu inkar etmek yaşadıklarımızı bilmemek demek olur.

Olaya bu şekilde baktığımızda hükümet’in Apo’nun yada Kandil’in dediklerini yerine getirmediğini görmek kolaylaşıyor. Sonuçta Apo bu örgütün lideri de olsa, Kandil’deki yöneticiler örgütü aldıkları kararlarla yönetseler de taban onlara bu desteği verirken kendi taleplerini de ortaya koyuyor. Apo’nun dedikleri oluyor demek, koskoca Kürt halkını görmemek demektir. Bir savaş, eğrileriyle, doğrularıyla 30 yıl sürüyorsa bunu tek başına APO’nun yada yönetimin başarısı sanmak Kürt halkını hiçe saymaktır.

Şu anda AKP’nin tabanı yada seçmeni ne kadar güçlüyse PKK’nin de tabanı o kadar güçlü. Hatta bence AKP’den daha güçlü, çünkü en azından şimdilik PKK’nin alternatifi yok ve uzun süre de olmayacak.

Kendilerine demokrat diyen kesim olaya böyle bakmak zorunda, hükümet Apo’yla masaya oturdu ama o masada Apo’nun değil Kürt halkının geleceği, istekleri konuşuluyor, tartışılıyor ve çözüm aranıyor. Hükümet Apo’yla değil PKK’yle yani bir partinin başkanıyla görüşüyor, o partinin tabanı bu kadar güçlü olmasa zaten bu sorun bugün olmazdı. Daha doğrusu Kürt sorunu devam ederdi ama bilinmeyen bir denklem gibi yaşamaya devam ederdik, onlar ezilmeye devam eder, PKK de diğer Kürt örgütleri gibi varla yok arasında sürüp giderdi.

Bugün Türkiye İnsan Hakları konusunda büyük bir sınav veriyor. Bu sınavda hükümet Kürtlere bişey vermeyecek, onlar kendi haklarını alacaklar, alacakları haklara sınır koymak için savaşanlar bugün yada ilerde tarih önünde suçlu duruma düşecekler. O yüzden kimi kendini demokrat sananlar “Apo’nun dediği oluyor…” paranoyasından kurtulmalı ve Kürt halkının haklarını görmeye başlamalı.

WordPress.com'da Blog Oluşturun.